Batı Dünyası’nın bilimsel temellerine ilk katkıda bulunanlar, Antik Yunan Uygarlığının (MÖ 4. ve 5. yüzyıllar) filozoflarıdır. Bu filozof ve bilim insanlarının en önde gelenleri ise Pisagor, Sokrates, Sokrates’in öğrencisi Platon ve Platon’un öğrencisi Aristo’dur.
Platon, Batı Dünya’sının ilk yüksek öğrenim kurumu olan Akademi’nin kurucusudur.
Platon’un neredeyse tüm eserlerinin günümüze kadar geldiği düşünülüyor. Bu eserlerden en önemlisi ve belki de 2500 yıllık felsefe biliminin yapı taşlarından biri olan Devlet isimli 10 kitaptan oluşan eseridir. Bu eser isminden bağımsız olarak bireylerden kurumlara ve devlete kadar geniş bir yelpazenin analizini yapmaktadır.
Platon kavramları açıklarken sık sık alegori yöntemini yani bir öykü kurarak asıl kavramı açıklama tekniğini kullanmıştır. Platon’un kullanmış olduğu alegorilerin her biri, okuyucuların beyninde bir ışık yakar.
Bu alegorilerin en önemlisi Platon’un Mağarası’dır.
Platon’un Mağarası
Dev ölçülerde bir mağara düşünün ki içeriye hiçbir zaman güneş ışığı girmez. Bu mağaranın en dip kısmında çocukluklarından beri esir tutulan bir grup insan yer almaktadır. Esirlerin tamamı bir duvara zincirlenmiş ve sadece önlerindeki duvarı görebilmektedir. Mağaranın öbür tarafında hiçbir zaman sönmeyen dev bir ateş yakılmıştır. Ateş ile esirlerin zincirlenmiş olduğu duvar arasında bir taş geçit ve bu geçit üzerinde bir duvar bulunmaktadır.
Bu geçit üzerinde duran bir grup kuklacı; geçitin üzerindeki duvarın arkasında, ellerindeki figürleri kaldırıp, hareket ettirerek; esirlerin baktığı duvar üstünde gölge oyunları yaratırlar. Esirler ne ateşi ne kuklacıları ne de kuklaları hiçbir zaman göremedikleri için önlerinde yer alan gölge oyunlarını hayatın kendisi olarak düşünürler.
Bir gün esirlerden biri zincirlerinden kurtulur. Geriye dönüp baktığı zaman ateşi görür ve ateşin ışığı ilk anda gözlerini rahatsız eder. Kuklaların yanan ateşin yarattığı gölgeler ile esirler için nasıl hayali bir hayat yarattığını o anda anlar. Daha sonra, zorlukla mağaranın dışına kendisini atar. Dışarıda şaşkınlıkla ağaçları, çiçekleri, hayvanları ve yeryüzü şekillerinden oluşan doğayı görür. Cisimlerden yansıyan ışığı ve yukarıdan gelen sıcaklığı ve aydınlığı hissedince başını kaldırır ve ışığın kaynağı olan güneşe acıyan gözleri ile bakar.
Ardından, mağaraya geri dönerek esir arkadaşlarına gerçek hayatı anlatmayı ve onları esirlikten kurmayı düşünür. Ancak diğer esirlerin gerçek dünyayı görmek istemeyeceklerini ve söyleyeceklerine inanmayacaklarını düşünür. Çünkü diğer esirler hayatları boyunca kısıtlı dünyanın yaratmış olduğu konfor alanından çıkmak istemeyecektir.
Platon’un Mağarası’nın Temel Öğeleri
Platon’un Mağarası’nda mağaranın kendisi öğrenme ve ilerlemeyi engelleyen bir sistemi, zincirlenmiş esirler bilgi ve deneyim anlamında ilerleyemeyen birey ve kurumları, duvara yansıyan gölgeler kısıtlı ve eksik bilgi ve deneyimi, kuklacılar ise sistem içindeki ilerlemeyi engelleyen ve bilgiyi değiştiren, çarpıtan faktörleri temsil eder. Ateş ise sistemin bilgi ve algıları çarpıtan en önemli değişkenidir.
Platon’un Mağarası’nın dışındaki dünya ise sonsuz bilgi, deneyim ve gelişmeyi temsil eder. Her şeyi aydınlatan güneş ise bilimin gücüdür. Dışarıya kaçan esir ise liderleri ve ilerlemeyi sağlayan azınlığı tanımlar.
Atalet Kavramı
Platon bu öyküsü ile, bilginin ve aydınlanmanın önemini ve aynı zamanda bilgi ve aydınlanmaya karşı direncin insanın kendi içinde olduğunu anlatmak istemiştir. Platon’un Mağarası bize öğrenme, düşünme, karar verme, etkileme ve eleştirme gibi çok önemli kavramları mükemmel bir şekilde tanımlayan bir düşünsel sistemdir. Aslında Platon günümüzden 2500 yıl önce atalet kavramını insan doğası içinde keşfetmiştir. Newton, Platon’dan yaklaşık 2000 yıl sonra atalet yani İngilizce orijinali ile inertia kavramını meşhur I. Hareket Yasası içinde tanımlamıştır.
Atalet ya da durağanlık fiziksel anlamda bir kütlenin dış bir kuvvet tarafından kendisini harekete geçirmeye yönelik uyguladığı kuvvete karşı gösterdiği dirençtir. Bir cismin belli bir yönde hareket ederken, bu cismi başka bir yöne doğru hareket ettirmek için aşılması gereken direnç de atalettir. Atalet pasif karakterli bir kavramdır. Kendi başına cisme hiçbir değişim veya özellik katmaz, sadece cismin değişim ve harekete geçmesine karşı direnir. Platon’un Mağarası’nda yaşayan esirlerin dış dünyayı görmek ve kavrama konusundaki dirençleri de bir düşünsel atalettir.
Kurumsal Atalet
Kurumlarda; kurum kültürü, sistemler, politikalar ve süreçler; yapının temel taşıyıcı elemanlarıdır. Her birey aslında nasıl bir alışkanlıklar manzumesi ise; her kurum da kurum kültürü, sistemler, politikalar ve süreçler ile stabil bir yapıya sahip olur.
Bütün mesele bu yapı taşlarının kolayca değiştirilemeyecek olması ve kendi içinde bir atalet yaratmasıdır.
Bugünün dünyasında en başarılı kurumlar güçlü yapı taşlarına sahip olan ve aynı zamanda bu yapı taşlarını değiştirebilen kurumlardır. 1990’lı yıllarda başlayan küreselleşme; değişenler ve değişmekte gecikenler arasındaki farkı açık bir şekilde koymuştur. Bugün IBM, piyasa değeri açısından nasıl Microsoft’un gerisinde kaldıysa; 125 yıllık bir dev olan Sears iflas ederken Amazon’un en değerli şirketler içinde üst sıraya yükselmiş olması da aynı temel nedenlere dayanır.
Türkiye’deki Kurumsal Atalet
Türkiye’deki kurumsal ataletin en önemli nedenleri makro ekonomik anlamda yapıcı yıkımın yavaş işlemesi, kurumsal yönetimdeki gelişim eksikliği ve nitelikli profesyonel yöneticilerin oransal anlamda azlığıdır. Bu temel faktörler üzerine geçmişte çok sayıda yazı yazdım. Bu yazıların içeriğini burada yinelemeyeceğim.
Reel sektördeki kurumsal ataletin sonucu aynı zamanda, 2018 Ekonomik Krizi’nin nedenlerinden biridir.
Platon’un öğrencisi olan Aristo’nun temel mantık yolunu izlersek; Türkiye Ekonomisindeki kriz, temel ekonomi oyuncularının (kamu, finansal kurumlar, reel sektör kurumları ve tüketiciler) başarısızlığına, bu oyuncuların başarısızlığı da bu oyuncuların rekabetçi ve yenilikçi olamamasına bağlıdır. Kamuyu bir yana bırakırsak; özel sektör rekabetçilikte geri kaldığı gibi, tüketici sınıfını oluşturan bireyler de eğitim, davranışsal ve beceri anlamında ileriye gidememiştir. Bunun da başlıca nedeni de ülkenin tüm ekonomik oyuncularını etkisi altına almış olan atalettir.
Bu atalet makroekonomik anlamda Dünya’nın 17. büyük ekonomisinin (2017 rakamları ile, 2018 rakamlarında 19. ya da 20. sıraya düşmüş olacak.) bir türlü orta gelir tuzağından kurtulamamış olması kendisini belli etmektedir. Mikroekonomik anlamda ise ataleti; iç pazara dönük büyüme stratejisinden vazgeçemeyen, henüz küresel bir marka yaratamamış olan, son 20 yıldan beri bilançosunda biriktirdiği borçlar ile prodüktivitesi sorunlu yatırımlar yapmış olan, kurumsallaşma, stratejik yönetim, finansal yönetim, pazarlama, üretim tekniği, ürün ve marka yönetimi ve R&D anlamında en az bir ya da iki kuşak geriden gelen özel sektörün durumu ile tarif edebiliriz.
Kurumsal ataleti yenmenin prensiplerini yani Platon’un Mağarası’ndan kurtulmanın kurallarını ileride ele alacağım.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.