Heinz Guderian (1888-1954), “Blitzkrieg” yani Yıldırım Savaşı kavramının babası ve ilk uygulayıcısıdır. Prensipleri ve başarıları; Almanya’ya 1939-1941 arasında akla gelmeyecek zaferler kazandırmış, Nazi Almanyası; dönemlerinin süper güçleri olan Güneş Kral’ın yönettiği Fransa Krallığı’nın veya Napolyon İmparatorluğu’nun hayal edemeyeceği ölçüde, Avrupa’nın tamamına hakim olacak eşiğe gelmişti.
Guderian, “Yıldırım Savaşı” fikrinin temelini yani bağımsız zırhlı tümenlerinin kurulmasını, bu birliklerin bir arada topluca ve şok yaratacak şekilde düşmanın beklemediği noktada stratejik bir avantaj sağlamak için kullanılması prensibini yaratmıştı.
Guderian’ın “Blitzkrieg” kavramını yaratırken, 1920’li yıllarda henüz genç bir binbaşı iken, İngiliz askeri teorisyenleri B.H. Liddell-Hart ve J.F.C. Fuller’in eserlerinden etkilenmişti.
1933 yılında Naziler iktidara geldiği zaman, Guderian prensiplerini yeni rejim ile paylaşarak askeri hiyerarşi içinde hızla yükseldi. Bu dönemde Naziler ile Prusya geleneğinden gelen Alman genelkurmayının tek ortak hedefinin, Almanya’nın I. Dünya Savaşı öncesi statükoya dönüşünü sağlamak olduğu söylenebilir.
Guderian’ın prensiplerinin sahaya konulması bu gönülsüz koalisyonun eseri olacaktı. Bu yeni prensiplerin en büyük destekçisi Hitler oldu. Hitler, Almanya’nın gerek ekonomik gerek askeri yetersizliklerinin tamamen farkındaydı. Nazi Almanyası, 1914 Alman İmparatorluğu’nun ekonomik ve askeri kapasitesinin anlamda epeyce gerisindeydi. I. Dünya Savaşı’nın doktrini ile yeniden savaşa girmek feci bir yenilgiyi getirecekti. Blitzkrieg prensibi ve modernize edilmiş Alman hava kuvvetleri (Luftwaffe) Almanya’nın yaklaşan savaştaki en önemli kozları idi. Savaş öncesi Alman tankları Müttefik tanklarına göre sayısal ve nitelik olarak dezavantajlıydı: Alman tankları çoğunlukla hafif Panzer I ve II. tanklarından oluşuyordu.
Almanların, İngiliz ve Fransızlara karşı dezavantajları bununla bitmiyordu. Alman piyadesinin niteliği hiçbir zaman 1914’deki düzeye ulaşamayacaktı. Alman piyadesinin nitelik eksiğini kapatmak, Prusya sisteminin yetiştirdiği deneyimli astsubaylar ve müthiş bir ateş gücü sağlayan MG-34 ve MG-42 ağır makineli tüfekleri ile mümkün olacaktı.
Klasik topçu silahlarının büyük bir bölümü 1918-1919’da Müttefiklere teslim edilmişti ve Almanlar sayısal ve nitelik anlamında bu alanda da büyük bir dezavantaja sahiplerdi.
Guderian’ın prensipleri ile Almanlar; zırhlı birlikleri bir araya toplayarak panzer tümenleri oluşturmuş, bu birliklere bağımsız hareket etme olanağı sağlamış, zırhlı birlikler arasında mükemmel bir haberleşme ve koordinasyon sistemi kurmuş ve bu birliklerin düşman cephesini yardıktan sonra hızla ilerleyebilmelerini sağlayan benzersiz bir lojistik sistemini entegre etmişti. Böylece Almanlar sayıca ve nitelik olarak üstün ama tankları ordunun geneline dağıtılmış Müttefiklere göre, doktrinsel üstünlüğe ulaşmışlardı. Bu prensiplerini 1936 yılında “Achtung Panzer” isimli eserinde yayınladı.
Ve hava gücünü de zırhlı birliklerin önündeki direnişi kırmak için örgütleyen Almanlar bu yeni doktrin ile başarılı olmayı umut ediyorlardı.
Yeni prensipleri kullanan Almanlar 1 Eylül 1939 başlayan II. Dünya Savaşı’nda 17 günde Polonya’yı dize getirdi.
Fransa seferi Blitzkrieg’in doktrinsel olarak tam başarısını kanıtladı.
Almanlar, 10 Mayıs 1940 tarihinde Fransız ve İngiliz ordularını üzerlerine çekmek için Belçika ve Hollanda’ya girdiklerinde, Müttefik orduları da Almanları durdurmak için Belçika’ya girdi.
Daha güneyde ise sık Ardennes ormanları içinde gizlenmiş dört büyük panzer grubu, bir anda ok gibi atılacak, Meuse Nehrini geçecek ve eksenini kuzeydoğuya çevirerek Belçika’daki Müttefik ordularının arkasına dolaşacaktı. Bu görülmemiş büyüklükte bir zafer idi. Üstelik taarruzun ok uçlarını oluşturan Guderian ve Rommel; Hitler’in ve genelkurmayın dur emrine de uymayarak, Manş Denizine ulaşmış ve Belçika’da savaşan yüzbinlerce İngiliz ve Fransız askerini Manş Denizinde bir cebe sıkıştırmıştı. Burada Hitler’in daha fazla risk almamak adına ikinci defa panzer tümenlerine dur emri vermesi ile yüzbinlerce İngiliz ve Fransız askeri Dunkirk’ten çekilme şansı bulacaktı.
Alman diktatörü savaş sırasında kazanırken kazanımlarını ilave risk alarak stratejik bir zafere dönüştüremeyen, kaybederken de neden kaybettiğini anlamadan stratejisini değiştiremeyen vasat bir kimlikti. Tek özelliği demagojiyi ve yalanı ustaca kullanması idi. Yüzyıllara dayanan meşhur Prusya askeri mekanizmasının aldığı sonuçlar, kendisindeki narsizmi daha da ileriye taşıyacaktı.
Ancak bu harekât ile Fransa tamamen mağlup olacak ve 46 gün sonunda teslim olacaktı.
Guderian, 22 Haziran 1941’de başlayan Sovyetler Birliği’nin işgalinde de II. Panzer Grubunu komuta etti. Temmuz 1941’de Minsk’te tüm Sovyet Batı Ordular Cephesi’ni (420,000 kayıp) imha edilmesinde hemen ardından Smolensk’te Moskova’yı korumak için kaydırılan üç Sovyet ordusunun bozguna (760,000 kayıp ile) uğramasında görev yaptı.
Blitzkrieg, Sovyetler Birliği’nde iyi çalışıyor gibi gözükse de; Nazi Almanyası’nın ideolojik yapısından başlayarak tüm stratejisi bozuktu. İmparatorluk Almanyası Ocak 1918’de Rusya’ya karşı tam bir askeri zafer kazanmışken, Rusya İmparatorluğu’nun batı bölgelerini kendine bağımlı devletlere bölmeyi düşünmüştü. Brest Litowsk Anlaşması bu stratejinin ürünü idi. Naziler ise, tüm Doğu Avrupa’yı Urallara kadar işgal etmeyi halkı ya köleleştirmeyi ya da yok etmeyi düşünüyordu. Bu çarpık yaklaşım Sovyetler Birliği’ni tam bir ölüm-kalım ve vatan savaşı vermeye zorlayacaktı.
Bu arada Ağustos 1941’de artık Wehrmacht ile Moskova arasında doğru düzgün bir Sovyet savunması kalmamıştı. Guderian, zaman kaybetmeden doğrudan Moskova’ya taarruz etme talebinde bulunmasına rağmen, Alman diktatörü bu talebi reddetti. Kendisinin öncelikli hedefi Ukrayna’nın doğal zenginlikleri idi. Ve Kiev’de savaşan altı Sovyet ordusu muazzam bir direnç ile şehri savunuyordu.
Hitler Guderian’ın derhal Moskova’ya yönelik taarruzun devam edilmesi yönündeki ısrarını dinlemeyerek, Guderian’ın panzer grubunu güneydoğuya ilerlemesini emredecek ve Kiev’i savunan beş Sovyet ordusunun (altıncı Sovyet ordusu çemberden kaçabilmişti) sarılmasında kullanacaktı. Kiev’de Sovyetler tam 616,000 kayıp verecekti ama Almanlar Moskova gibi önemli bir hedefe taarruz etmeyi erteleyerek, bu büyük hedefi elden kaçıracaktı.
Ekim 1941’de Almanlar Moskova’ya karşı taarruza başladıkları zaman, Guderian Moskova’yı kuşatması planlanan güney kıskaç koluna komuta ediyordu. Ancak Moskova’nın savunması aradaki üç ayda tamamlanmış ve artık Almanlar nefeslerini tüketmiş haldeydi.
Alman taarruzları adım adım durdurulduğu gibi, Sovyet karşı taarruzları 1941 sonunda Almanları Moskova önlerinden ve tüm cephe boyunca geri attı. Hitler’in emirlerine aykırı bir şekilde panzer grubunu savunulabilir bir hatta çeken Guderian Hitler ile yaşadığı bir söz düellosu sonucunda görevinden azledildi. Bu söz düellosunda Moskova’yı elinden kaçırdığını kabul etmeyen Hitler, -55 derece soğukta yazlık giysileri ile savaşan Alman askerlerinin olduğu yerde kalıp, 1.5 metreye kadar donmuş zeminde ağır obüsler kullanılarak açılacak mermi delikleri siper olarak kullanılarak savaşmasını isteyecek kadar aklını kaybetmişti. Guderian’ın yanıtı çok basitti: Savunmakta olduğum 55 km. cephede topçularımı kullanarak bir banyo küveti büyüklüğünde 50 adet çukur açabilirim. Şu an Ruslara karşı verdiğimiz kayıplardan çok daha fazla kaybı donma vakaları ile veriyoruz. Donuk zeminde telgraf direği dahi dikebileceğimiz patlayıcımız bulunmuyor.
Guderian yaklaşık 15 ay boyunca kızağa çekildi ve kendisine hiçbir aktif görev verilmedi. Bu süre içinde Gestapo tarafından sıkı bir şekilde gözlendi. Hatta Kuzey Afrika’da savaşan Çöl Tilkisi Mareşal Rommel hastalandığında yerine Guderian’ı önermiş, Hitler’in karargahından gelen tek cümlelik telgraf şu şekilde olmuştu: “Guderian bu görev için kabul edilmemiştir.”
1942 Kasım-1943 Şubat dönemindeki Stalingrad felaketinden sonra her şey değişti. Stalingrad’daki müthiş bozgun, Almanya ve müttefiklerinin sadece 750,000-850,000 arasında kayıp vermesine yol açmamış; Rusya’daki Güney ordular grubunun da tamamen kuşatılması riski oluşmuş, bu da tüm Doğu cephesinin çökmesi anlamına geliyordu.
Bizzat Hitler tarafından Guderian’a Alman zırhlı birliklerinin yeniden yapılandırılması görevi verildi. Ancak Guderian’ın ordu içindeki rakipleri, bu yeni gücünü baltalamak için “hücum toplarını” kendisinin görev alanından çıkarmıştı. “Hücum topu” olarak isimlendiren zırhlı araçlar, tanktan daha alçak, tareti olmayan, tank şasisi üzerine sabit tank topu monte edilen tank avcıları idi. Tareti olmaması nedeni ile, üretimi çok daha hızlı ve ekonomik olan bu silahların avantajı, sayısı ezici bir şekilde artan düşman tanklarına karşı savunma sergileyebilmesiydi. Dezavantajları ise, bu silahların piyadeye karşı etkisiz olması ve taarruz için uygun olmamaları idi. Bu tank avcılarının üretiminin Guderian’ın yetki alanının dışında bırakılması, makamının gücünü sınırlamak içindi. Mesela bu silahların en çok bilineni olan StuG III, Almanların tüm savaş boyunca en çok ürettiği (11,400 adet) zırhlı savaş aracıdır. Bu kadar çok üretilmiş olan bir zırhlı aracın Guderian’ın yetkisi dışında bırakılmış olması anlamsızdı.
Bu tank avcılarının üretiminin 1943 yılından başlayarak, toplam tank üretimini geçmesi, Almanya’nın artık stratejik olarak savunmada yer aldığını gösterir. Mesela StuG III, demode olmuş Panzer III şasisi üzerine kurulu 75mm güçlü bir top ile uygun bir mevziden tüm düşman tanklarını (savaşın sonundaki Sovyet IS-2 ve Amerikan M-26 Pershing ağır tankları hariç) avlayabilecek güçte idi.
Guderian ve Sanayi Bakanı Speer; giderek sayı ve niteliksel olarak artan Sovyet tank gücüne karşı, tüm Doğu Cephesi’nde eriyen Alman zırhlı güçlerinin gücünü muhafaza etmeye çalıştı. Alman ordusunun oturmuş bir tank tasarımı olan Panzer IV üretiminin durdurularak, boşalacak kapasitenin yeni Panther ve Tiger tankları üretimine tahsisini engelleyebildi. Bu çok önemli bir karardı. Eğer değişiklik gerçekleşseydi, 1943 yılında Alman tank üretiminde bir boşluk doğacak ve Doğu Cephesi çok daha erken çökecekti. Aşağıda, 1943 yılında Guderian’ı Rusya üzerinde bir uçakta görüyorsunuz. Yüz ifadesi ,savaşın çok daha önce, daha Moskova kapılarında iken kaybedildiğinin sanki bir tezahürü idi.
Tiger ve Panther tanklarına göre, Panzer IV tankları çok daha hafif olmasına rağmen ateş gücü 75 mm. toplar ile güncellenmiş ve savaşın sonuna kadar ağır Sovyet ve Müttefik tankları dışındaki tüm düşman tankları ile mükemmel bir şekilde savaşabilir durumda idi.
Tank ve zırhlı araç üretimi, 1943 ve 1944 yıllarında yoğun Anglo-Amerikan hava bombardımanlarına rağmen sürat ile arttı. Ancak Alman ekonomisi, berbat bir Nazi yönetimi altında gerekli çıktıyı sağlamaktan uzaktı. Gariptir ki Alman endüstrisinin tam olarak harekete geçirilmesi, Stalingrad’dan sonra mümkün olmuştu.
Tüm savaş boyunca, Amerikalılar 88,610 adet, İngilizler 27,896 adet, Sovyetler ise tam 105,251 adet zırhlı araç üretmişti. Alman zırhlı araç üretimi tüm savaş boyunca 46,867 adettir.
Üstelik Sovyet tank tasarımı 1940-1941’deki mükemmel T-34/76 tasarımının geliştirilmesi üzerine kurulmuştu, bu tank tasarımı 1944 yılında etkili 85 mm topunun entegre edilmesi ile daha da gelişmişti. Sovyetlerin, bu üretimi 1941-1942 yıllarında ülkenin hammadde ve sanayi envanterinin konsantre olduğu Batı Rusya ve Ukrayna’nın Almanların eline geçmiş olmasına rağmen başarmış olması ayrı bir hikayedir.
Almanların 1942 yılında çıkarmış olduğu Panther ve Tiger tank serileri savaşın tamamındaki rakiplerinin tanklarından zırh, topun tahrip gücü ve menzili ve görüş ile optik sistemler açısından çok daha üstündü. Ancak bu modeller özellikle diferansiyel ve şanzıman sorunları yaşatıyordu.
Ama savaş sırasında yaklaşık 6,000 adet Panther, 1,347 adet Tiger I, 489 adet Tiger II üretilebildi. Savaşın genelinde ise Sovyet-Amerikan-İngiliz zırhlı birliklerinin kayıpları ise Almanlara oranla 4:1 idi. Bu da Alman zırhlı birliklerinin savaşın sonuna kadar; sayısal dezavantaja, yakıt eksikliğine ve düşman hava üstünlüğüne rağmen ne kadar etkili olduğunu gösterir. Ancak bu rakamlar aynı zamanda, Müttefiklerin kaybettikleri tankları yerine koyabildiklerini ama Almanların kayıplarını gideremediklerini de ortaya koyar.
Müttefikler mevcut tasarımlarını geliştirip, verimlilik ve çıktıyı anda arttırıp, sayı üstünlüğüne oynarken Almanlar kısıtlı sanayi tabanlarını çağın ötesinde ancak başlangıçta daha çok sorun yaratmaya aday ve üretim maliyeti çok yüksek modeller üretmeye tahsis etmişti. Tabii bir de üzerine Nazilerin kötü yönetimi eklenince sonuç kaçınılmazdı. Almanya üretim için işçi bulamazken, Naziler milyonlarca insanı, Sovyet ve Polonyalı savaş esirlerini, Musevileri ve birçok insan topluluğunu yok ediyordu.
Guderian’ın 1943 yılında büyük zorluklar ile yaratmış olduğu tank rezervi, Hitler’in ısrarı ile iyi savunulan Kursk bölgesine olan başarısız stratejik taarruzda harcandı. Sovyet kayıpları çok ağırdı ama Almanların tüm zırhlı rezervleri bitmiş olmasına karşın Sovyetlerin büyük çaplı karşı taarruzlar yapmak için yeterli rezervleri kalmıştı. Nitekim Kursk’tan sonra Almanlara nefes aldırmayan Sovyetler, tüm cephede adım adım düşmanlarını geri attılar. Orel, Harkov ve Kiev kısa sürede Kızılordu’nun eline geçti.
Hâlbuki Almanlar için artık doğru yöntem artık sayısal olarak ezici bir üstünlüğe ulaşmış Sovyetleri, gerektiğinde geri çekilerek; hareketli ve savunmaya dayalı muharebeler ile zayıflatmaktı. Alman zırhlı birlikleri halen taktiksel ve koordineli taarruz anlamında rakipsizdi.
Ancak bu tür esnek ve karmaşık bir strateji, Alman diktatörünün zihnine uygun değildi.
Başarısız Kursk Taarruzu ile Almanya savaşın sonuna kadar Doğu Cephesi’nde asla bir daha stratejik taarruzda bulunamayacaktı. Guderian Temmuz 1944’te Doğu Cephesinden sorumlu en üst mevkiye geldiğinde, her şey için çok geçti. Sovyetler, bu tarihte kuzeyde Leningrad’ın kuşatmasını tamamen kaldırdıkları gibi, güneyde eski Polonya sınırına kadar ulaşmışlardı.
Sovyetler 23 Haziran 1944’te başlattıkları Bagration Taarruzu ile de tüm Alman Merkez Ordular Grubunu Minsk’te imha etmiş, Polonya’ya girmiş, Varşova’nın 20 km. yakınına gelmiş, kuzeyde ise Doğu Prusya sınırına ulaşmıştı. Bagration Harekâtı, zırhlı birlikler tarafından desteklenmeyen hareket yeteneği düşük piyade birliklerinin, düşmanın çok noktadan üstün zırhlı birlikler ile taarruza uğrayıp imha edildiğine dair güzel bir örnektir. Kızılordu, Vitebsk’ten Vistula Nehrine 6 haftada tam 800 km. ilerlemişti. Bagration Operasyonu, insanlık tarihinin en büyük askeri operasyonudur.
Guderian’ın yeni görevi daha çok Alman diktatörünün Doğu Cephesi’ndeki danışmanlığı gibiydi. Vistula Nehri üzerindeki son savunma hattını korumak için, Courland ve İtalya’dan mümkün olan tüm birliklerin çekilmesini önermiş, Batılı Müttefiklere karşı yapılacak Ardennes taarruzunun yapılmayarak, bu taarruza ayrılmış tüm birlikleri Vistula Nehri üzerindeki Sovyet köprübaşlarını küçültmek ya da sınırlamak için kullanılmasını istedi. Özellikle Courland’daki (bugünkü Letonya) cepte sıkışmış 200,000 asker deniz yolu ile tahliye edilebilecekken, bu askerlerin savaşın sonuna kadar kullanılmaması tamamen mantık dışı idi. Bu cep, cephenin yaklaşık 700 km. gerisinde kalmıştı.
Ancak Guderian sözünü dinletemedi. Nitekim 1944 Aralık’ta yapılan Ardennes taarruzu herhangi bir kazanım sağlamadığı gibi, Almanların büyük çaplı zırhlı birliklerin çoğunun mevcudu tükenmişti. Almanya’nın tek stratejik silahı olarak kalan zırhlı birlikler kötü planlanmış bu taarruz ile harcanıp gitti.
Daha da tehlikelisi zinde Sovyet zırhlı birliklerine karşı, Doğu cephesinde zayıf ve derleme toplama zırhlı unsurlar dışında, Almanların iyi donatılmış ve hareket yeteneği yüksek düşmana karşı ancak siperleri dolduracak piyade birlikleri bulunuyordu. Sovyetler Ağustos 1944’ten Ocak 1945’e kadar Vistula üzerindeki köprübaşlarını olağanüstü bir çaba ile takviye etti. Alman keşif uçakları, yeni yapılmış demiryollarını ve karayollarını, köprü başlarını durmadan takviye eden binlerce kamyonu ve arkası kesilmeyen tren katarlarını aylardan beri fotoğraflıyordu.
Nitekim Sovyetler 12 Ocak 1945’te başlayan Vistula-Oder taarruzu, Batı Polonya’daki Alman ordularını çekicin camı kırması gibi kırdı, önündeki zayıf savunmayı süpürerek, Lodz ve Karakow’u ele geçirerek Breslau ve Posen gibi büyük şehirlerin çevresinden geçti ve üç hafta içinde Oder Nehri’ne yani Berlin’in kapılarına kadar ulaştı. Ruslar, kuzeyde geniş bir yay çizerek Baltık Denizine ulaşmış, Doğu Prusya’nın kara bağlantısı Almanya ile tamamen kopmuştu. Doğu Prusya’da Königsberg’in modernize edilmiş tarihi müstakhem mevkiileri Sovyetleri yavaşlattı.
Güneydeki Sovyet kolu ise Güneybatı Polonya üzerinden Almanya’nın her karışı savunulan ikinci büyük sanayi bölgesi olan Silezya’ya girdi. Silezya’nın neredeyse her adımı tanksavar silahları ile avcı çukurlarında kaçınılmazı bekleyen piyadeler ile sonuna kadar savunulacaktı.
Vistula-Oder taaaruzu esnasında Kızılordu, Polonya’da kurulmuş, soykırımın merkezi olan beş ölüm merkezine de girdi: Chelmno, Auschwitz, Treblinka, Sobibor, Belsec. Bunların altıncısı Treblinka ise aylar önce Bagration sırasında ele geçmişti.
Guderian Alman diktatörüne karşı hiçbir zaman sözünü sakınmamıştı.
Bu da ikisi arasında giderek dozu artan sert tartışmalara yol açıyordu. Guderian’ın Balkanlar, İtalya, Norveç ve özellikle Courland’daki (bu birlikler artık cephenin 1300 km. gerisindeydi) birliklerin derhal çekilerek Berlin’e 40 km. ötedeki Oder üzerindeki Sovyet köprübaşlarına derhal taarruz edilmesi önerisi başka bir sert tartışmayı tetikledi. İstihbarat raporları Sovyetlerin Oder’deki köprü başını günde bir tümen gibi inanılmaz bir güç ile takviye edildiğini ortaya koyuyordu. Başarısız Ardennes Taarruzundan kalan zırhlı birliklerin Macaristan’ta Balaton Gölü’nde yapacağı taarruzun ise iptal edilmesini talep etti. Alman diktatörü, Almanya’nın elinden çıkan son petrol rezervine sahip Balaton Gölü’nde kalan tüm zırhlı unsurları kullanmaya niyetliydi.
Bu gerçeklerin açıkça söylenmesi son büyük tartışmayı tetikleyecekti.
Son tartışmada araya Guderian’ın kurmay subayı, orgenerali ceketinin eteklerinden tutarak çekmeseydi, doğrudan Hitler’in savurduğu yumruklara maruz kalacaktı. Artık ipler kopmuştu. İkinci defa görevinden azledildi. Savaşın sonunda Amerikalılara teslim oldu. Savaş sonrasında yargılanmadı. Liddell-Hart ile kaldığı esir kampında görüştü. Esir kampından serbest kaldıktran sonra Batı Almanya ordusunun kuruluşunda görev yaptı.
Yaratmış olduğu Blitzkrieg kavramı strateji dünyasında unutulmaz yerini aldı. Oğlu, Heinz Günther Guderian savaşta genç bir tank subayı olarak görev yapmıştı. İleride Batı Almanya silahlı kuvvetlerinde, tümgeneral rütbesi ile, babasının eski görevi olan zırhlı birlikler müfettişi olarak görev yapacaktı.
Epilog:
Yaygın bilinenin aksine, bu büyük savaşın baş rol oyuncusu ABD değil Sovyetler Birliği’dir. II. Dünya Savaşı’nın tamamında Nazi Almanyası’nın geri dönüşü olmayan askeri kayıplarının (ölü, yaralı, esir düşen ve kaybolan asker sayısı) %85’i Sovyetler Birliği tarafından verdirilmişti. Almanya’nın savaştaki toplam askeri kaybı 13,488,000 kişi olup, bunun 10,758,000’i Doğu Cephesi’nde ya ölmüş, ya yaralanmış ya da esir düşmüştü.
Bu rakam sanki savaşın sadece Sovyetler Birliği tarafından kazanıldığı düşüncesini oluştursa da; Sovyetler Birliği, ABD-İngiliz “lend and lease” programı olmasaydı 1941 yılında uğramış olduğu muazzam kayıplar nedeni ile ekonomik ve askeri anlamda çökebilirdi. Örneğin 1941 Aralık ayında Moskova’yı savunan Kızıl Ordu’nun zırhlı araçlarının yaklaşık %40’ı İngiliz-Amerikan yapımı idi. İngiliz-Amerikan deniz konvoyları Sovyetler Birliği’ne sadece tank, uçak ve kamyonlar getirmemiş, savaşın ilk yıllarında Sovyet endüstrisi için akla sığmayacak ölçüde hammadde sağlamıştı.
Daha sonra 1943-1945 döneminde İngiliz ve Amerikalıların İtalya ve Kuzey Fransa’daki askeri harekâtları ile 1942-1945 arasında Alman endüstrisine ve şehirlerine yönelik muazzam ölçüdeki stratejik hava bombardımanları olmasaydı, savaşın kazanılması olanaklı olmayacaktı.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.