Holywood filmlerinin yıllarca anlattığı hikayelerin aksine tüm II. Dünya Savaşı’nın ağırlık merkezi Sovyetler Birliği-Almanya arasındaki devasa savaştı. Sovyetler Birliği’nin sanayi, askeri ve ekonomik gücü, Batılı Müttefiklerin gücüne eklenmemiş olsaydı, Nazi Almanyası’nın yenilmesi olasılıklara kalabilirdi.
Durumu rakamlarla ifade edelim.
II. Dünya Savaşı’nda ölen toplam Alman asker ve sivillerinin toplamının %80’i doğu cephesinde hayatını kaybetmişti. Kalan kayıpların içinde sadece batı cephesindeki kayıplar yoktur: Almanya’ya 1942-1945 döneminde yapılan Anglo-Amerikan hava taarruzlarının sebep olduğu sivil kayıplar da bu %20’lik dilim içinde yer almaktadır.
Barbarossa Harekatı, planlandığı gibi Sovyetler Birliği’ni ortadan kaldırıp, Almanya’ya Urallar kadar olan devasa bölgedeki tüm ekonomik kaynakları kazandırsaydı, Nazi Almanyası’nın sanayi kapasitesi ve kapasitenin oluşturacağı üretim çıktısı ABD’nin üretim tabanını geçebilecekti.
Ancak planın kendi içinde önemli zayıflıkları vardı. Ve Naziler bu planı oluştururken hayati hatalar yapmıştı.
Almanların ilk yaptıkları, hata Sovyetler Birliği’nin hammadde sevkiyatlarına bu kadar bağımlı bir savaş ekonomisine sahip iken, kaynak ihtiyacını çok daha fazla arttıracak devasa yeni bir savaşa girmeleridir. Nazi Almanyası’nda az sayıda var olan, kafası çalışan ve fikirlerini açıkça söylemekten çekinmeyen planlamacılar, böyle bir harekatın orta vadede Almanya’nın sınırlı kaynaklarını daha da zorlayacağını ifade etmişti.
Almanların yaptığı bir diğer hata ise stratejik her kararın arkasında yer alan lojistik kavramını göz ardı etmeleri idi.
Sovyetler Birliği, panzer tümenlerinin sürat ile harekât yapmış olduğu Fransa ve Benelüks ülkelerinin alt yapısına sahip değildi. Devasa ülkedeki demiryolu şebekesi sadece 90,000 km., sert yüzeyli yollar 73,000 km. uzunluğa sahipti. Toprak yollar yılın büyük bir bölümünde yağışlar ile balçığa dönüyordu. Üstelik Sovyet demiryolları, standart Kıta Avrupası demiryollarından daha geniş ray aralığına sahipti. Almanlar ilerledikçe, demiryollarının açıklığını değiştirmek zorundaydı.
Almanya savaşın sonuna kadar lojistikte; demiryolların bittiği alanlarda çoğunlukla atlar (Barbarossa’da kullanılan at sayısı 600,000 idi) ile yapmaktaydı. Almanlar bu savaşta hiçbir zaman Amerikalılar ya da İngilizler gibi motorize lojistik imkanlarına sahip olamayacaktı. Panzer tümenleri hariç, Alman ordularının büyük bir kısmı yavaş hareket eden birliklerden oluşuyordu.
Sovyetler Birliği gibi altyapısı zayıf ve devasa bir ülkeyi, böyle bir lojistik yetersizliği ile işgal etmeye çalışmak tam kumardı.
Alman ekonomisi 1941 yılında Avrupa’daki göz alıcı fetihler sonunda dahi savaşa tam hazır değildi. Örneğin Barbarossa başladığı zaman Alman ekonomisinde tam 3 milyon işçi açığı vardı. Bunlar yabancı işçiler ile kapatılıyordu. Bu işçiler, Fransa gibi fethedilmiş olan ülkelerden nakil edilen gönülsüz Batı Avrupalı erkek iş gücünden teşkildi. Naziler ideolojik saplantılar nedeni ile gettolara topladıkları ve katletmeye başladıkları Musevi toplukların işgücünü kullanmıyordu. Bir yıl sonra Alman ekonomisi için işgücü açığı daha da büyüdüğü zaman, Naziler soykırım için Polonya’da ölüm merkezleri inşa ediyor olacaktı.
Naziler bu kadar büyük işgücü açığına rağmen Alman kadınlarını da işgücüne dahil etmiyordu. Nazilere göre bir Aryan kadınının üç uğraşı olabilirdi: 3K kilise (kirche), çocuk (kinder), yemek pişirme (küche). Nazilerin rakipleri kadınları bu müthiş mücadeleye dahil etmekten çekinmeyecekti.
Örneğin İngiltere Hava Savaşı esnasında, İngiliz kadın astsubaylar ve subaylar son derece hayati bir görev olan radar ve hava komuta merkezlerinde aktif görev alıyordu. Bu kahraman kadınlar, Almanların ilk hedefi olan komuta merkezlerinde avcı uçaklarını yaklaşan Alman filolarına karşı yönlendiriyordu ve bombalar üzerlerine düştüğü zaman dahi görev yerlerinden ayrılmıyordu. Sovyetler ise rakiplerinin aksine yüzbinlerce kadını doğrudan silah altına alacak, milyonlarca kadın savaş endüstrisinde çalışacaktı. Alman kadınları ise orduda sekreterya görevleri yapıyordu.
Almanların yaptığı bir başka hata da ana taarruz kollarının üçe ayrılarak, Leningrad, Moskova ve Kiev’e eş güdümlü harekâtı öngörmesi idi. Hitler eline aldığı her oyuncağa sahip olmak isteyen bir çocuk gibiydi. Tüm hedefleri aynı anda elde etmek istiyordu. Oysaki Almanların akıllıca tercihi Leningrad-Moskova eksenine taarruz ederek, güneyde savunma stratejisi uygulamaları idi. Böylece Sovyet savaş endüstrisinin önemli bir bölümü ellerine geçecek, çok sayıda Sovyet tümeni imha edilebilecekti.
Tüm bu faktörler Almanların Barbarossa Harekatının başında Sovyet ordularının imhasını ve üç ay içinde Wehrmacht’ın Leningrad-Moskova-Rostov hattına ulaşmasını gerektiriyordu.
Barbarossa, her şeye rağmen Sovyetler için tam bir felaket ile başladı.
Almanlar harekata başladığı ilk hafta, Merkez ordular grubunun II. Panzer Grubu (Guderian) ile III. Panzer Grubunun (Hoth) kıskaçları Minsk’te üç Sovyet ordusu üzerinde kapandı. Tam 417,000 Sovyet askeri ya ölecek ya da esir düşecekti. Tüm Sovyet merkez cephesi çökmüştü, Almanlar sürat ile Minsk-Smolensk-Vyazma- Moskova ekseninde ilerliyordu. Sovyet güvenlik örgütü NKVD, geri çekilen asker ve sivillerin üzerine ateş açmaya başlamıştı. Sovyetler, kritik Smolensk-Moskova yolunu savunmak için tam 6 ordu ile Alman zırhlı gruplarına karşı taarruza başladı. Hoth’un III. Panzer Grubu bu muazzam karşı taarruzu, Alman hava kuvvetleri yardımı ile engellerken, Guderian’ın II. Panzer Grubu Dinyeper Nehri’ni geçerek Smolensk’i güneyden sardı. İki panzer grubunun kıskaçları bu kez talihsiz Sovyet askerleri üzerine 5 Ağustos’ta kapandı. Tam üç Sovyet ordusu daha imha edilmişti. Ancak bu kuşatmadan çok sayıda Sovyet askeri doğuya doğru kaçabildi.
Hitler tam bu noktada en büyük hatasını yaptı. Barbarossa’nın ilk hedefi mümkün olduğunca fazla Sovyet birliğini imha etmek ve öncelikli olarak Moskova’ya ulaşmaktı. Şimdi planın stratejik hedeflerini değiştirmiş, hedefini Ukrayna’nın zenginliklerinin ele geçirilmesini ve burada savaşan çok sayıdaki Sovyet birliğinin yenilmesi şeklinde değiştirmişti. Moskova ikincil ve daha kolay ele geçirilmesi düşünülen bir hedef şekline dönüşmüştü.
Wehrmacht, Moskova yönündeki harekâtını durduracaktı. Bu karar hayati bir sonuç doğuracaktı. Çünkü bu tarihte Vyazma-Moskova hattını savunabilecek doğru düzgün güçte bir Sovyet ordusu yoktu. Guderian ve Hoth’un panzer grupları sırası ile güneye ve kuzeye sevk edilmemiş olsaydı, Moskova’nın Ağustos-Eylül 1941’de savunulması olanaksızdı.
Artık ilk öncelikli hedefler kuzeyde Leningrad’ın ve güneyde Kiev’in ele geçirilmesi idi. Guderian’ın panzerleri güney doğuya Kiev’e gönderilecek, burada Kleist’ın I.Panzer Grubu ile Kiev bölgesi kuşatılacaktı. Tam 4 Sovyet ordusu ve 2 ordunun da çeşitli unsurları kapana kısılmıştı. Kiev yakınlarında yaklaşık 616,000 Sovyet askeri ölecek ya da esir düşecekti.
Bu arada Kuzey ordular grubu Leningrad’a ulaşmıştı: 7 Eylül’de şehir tamamen kuşatıldı ancak Leningrad düşmeyecekti. Almanların Kuzey Ordular Grubunun gücü, bu büyüklükteki şehri ele geçirmekte yetersizdi. Ülkenin en büyük şehri, bir milyonu aşan sivil kayıplar ile tam üç yıl boyunca kuşatılmış olarak kalacaktı.
Kiev düştükten sonra Güney Ordular Grubu, bugün Ukrayna Savaşı’nın yer aldığı Donbas bölgesine girdi. Almanya için bu bölgedeki hammaddeler kritik önemde idi. I Panzer Grubu iki Sovyet ordusunu daha imha ederek, ülkenin önemli sanayi şehri Harkov’a girdi.
Barbarossa’nın en kritik aşaması Almanların Moskova’ya karşı yaptığı taarruzudur. Bu taarruz 30 Eylül’de başlayacaktı. Vyazma ‘da tam 4 Sovyet ordusu, Bryansk’ta 2 Sovyet ordusu kuşatılarak imha edildi.
Sovyetlerin Ekim başında Almanlar ile Moskova arasında tek bir ordusu ve 150 tankı kalmıştı. Moskova gökleri artık gece gündüz ışıl ışıldı. Muazzam sayıda uçaksavar bataryası şehre getirilerek, Alman uçaklarına karşı aşılmaz bir perde oluşturulmuştu.
Bu arada tam 600,000 sivil büyük çoğunluğu kadın olmak üzere, Moskova çevresindeki savunma mevzilerini inşa eder durumdaydı. Bu insanlar, iş makinelerinin yardımı olmaksızın Alman tanklarını durdurmak için muazzam ölçüde tanksavar hendekleri kazmış, beton koruganlar inşa etmişti.
Moskova’nın imdadına yağmur yetişti. Yollar çamur deryasına dönünce Alman taarruzu durdu. Hava hızla soğuyup, zemin donunca panzerler ileriye atıldı. Bu arada Sovyetler Uzakdoğu’dan çektikleri tümenler ile Moskova’yı savunmak için tam 7 ordu kurmuştu. Tokyo’daki Sovyet casusu Richard Sorge, Japonların taarruz etmeyeceğine dair sağlam kanıtlar toplayarak, ülkesine iletmişti.
Almanlar Kasım 1941’de kuzey ve güneyden Moskova’yı kuşatmak üzere yaptıkları harekât başarısız oldu. Moskova’yı kuşatmak üzere Almanların bir çeneyi andıran taarruzları durdurulmuştu.
Bu kez çenenin merkezden doğrudan Sovyet başkentine yapılan taarruz, Almanları şehrin yakınına getirdi. 5 Aralık 1941 tarihinde Alman harekâtı durdu. Sebebi olağanüstü derecedeki soğuk ve Alman lojistik sisteminin artık taarruz için destek veremez durumda olması idi. Almanlar Moskova çevresindeki Sovyet ordularını yerinden sökemeyecek kadar yorgundu. Askerlerin kışlık giysileri dahi yetersizdi. Eksi 40 derecelere ulaşan soğuk nedeni ile tankların hareket ettirilmesi için motorlarının altında en az bir saat ateş yakılmak zorundaydı. Silahların ve motorların içindeki yağ donuyordu. Artık sayısı iyice artmış olan modern Sovyet T-34 tanklarının paletleri daha genişti, kar ve buz üzerindeki tutunmaları çok daha iyi idi. Bu tankların eğimli ön zırhları Alman tanklarının olağan mesafeden yaptıkları atışlara karşı dayanıklı idi.
Derken Sovyet genelkurmayı yorgun Almanlara karşı, Moskova önünde muazzam bir taarruz başlatacaktı. Mareşal Georgy Zhukov’un sevk ve idare ettiği 1.1 milyon asker, 1700 tank ve 1500 uçak ile taarruz eden Sovyetler, Almanları şehirden 150-250 km. geriye attı. Hitler, ordularının çekilmesini yasaklamıştı. Ancak generalleri emirlerine uymayarak cephe hattını geriye çektikçe, Hitler tek tek en parlak generallerini azletti. Yıldırım Savaşı’nın mucidi Orgeneral Heinz Guderian da azledilenler arasında idi. Kendisine uzun bir süre görev verilmeyecek ve Alman gizli polisi Gestapo bu dönemde arkasından ayrılmayacaktı.
Almanlar Moskova Savaşı’nı kaybederek Sovyetler Birliği’ni kesin ve mutlak olarak yenme şansını yitirmişti.
Moskova Savaşı, Almanların II. Dünya Savaşı’nı kendi şartları ile kazanamayacağını gösteren önemli bir dönüm noktasıdır.
Almanların ele geçirdiği 1.6 milyon km2 devasa alandaki sanayi envanterini Sovyetler başarı ile taşımıştı. Tam 2593 adet fabrika, 12 milyon insan Urallara, Volga bölgesine ve Sibirya’ya taşınmıştı. Aylar içinde Almanların ulaşamayacağı bu bölgelerde sıfırdan yeni şehirler kurulmuştu. Örneğin Batı Rusya’da yer alan devasa bir çelik tesisi, yüz vagondan oluşan bir devasa tren konvoyu ile tek cıvatasına kadar taşınmış ve yeniden kurulmuştu. 1942 Mart ayında Sovyet sanayisi savaş öncesi prodüktivitesine ulaşmıştı.
Bu arada Sovyet taarruzları güneyde Almanları Rostov’dan da çıkardı. Rostov, Kafkasya’ya giriş ve çıkış noktasıdır. Kafkasya özellikle Bakü petrol sahaları, Doğu Cephesi’ndeki savaş için hayati öneme sahipti.
Devlerin muazzam mücadelesi sırasında, 12,000 km. ötede tarihin başka bir dönüm noktası yaşanıyordu.
1941 yılında aylar boyunca Japonya ve ABD arasında, Pasifik Okyanusu’nun ve Çin’in geleceği konusunda ateşli müzakereler yapılmıştı. Japon-Çin savaşı devam ederken, Japonya’ya karşı uygulanan Amerikan ambargoları sertleşmişti. Japonya Çin dahil olmak üzere, Pasifik Okyanusu’nun batı kısmını kendi egemenlik sahası olarak görüyordu. Amerikalılar, Japonların hamlelerine karşı 1937-1941 arasında Çin’e askeri yardım yaparak ve Japonya’ya karşı uyguladığı ekonomik yaptırımları derece derece arttırarak yanıt vermişti. Japonlar özellikle petrol ambargosundan sonra ya Çin’deki savaşı bitirecek ya da ABD ile savaşa girmeyi göze alarak Hollanda ve İngiliz sömürgeleri alacaktı. Özellikle petrol zengini Hollanda’nın bugünkü Endonezya’yı oluşturan sömürgesi Japonların ilk hedefi olacaktı.
26 Kasım 1941 tarihinde Japonya-ABD görüşmeleri tıkandı. Bu sonuç bekleniyordu.
Görüşmelerin kesilmesinden bir gün evvel, Japon İmparatorluk Donanması’nın, 6 uçak gemisi (tamamı büyük tip filo sınıfı uçak gemisi), 2 ana muharebe gemisi, 2 ağır kruvazör ve hafif savaş gemilerinden oluşan eskortlarından oluşan vurucu gücü denize açıldı. Hedef Amerikan donamasının üssü olan Pearl Harbor idi.
Japon İmparatorluk Donanması’nın başı, Amiral Yamamoto’nun asıl hedefi Amerikan uçak gemilerinin imhası idi. Japon istihbaratı; Lexington, Yorktown, Enterprise, Saragota uçak gemilerinden üçünün, Pearl Harbor’da olabileceğini belirtmişti.
Japon vurucu gücü denize açıldığında, bundan habersiz olan Amerikalılar, yine de savaşın çok yakın olduğunun farkındaydı. Hatta Japonya’nın bir hafta içinde taarruz edeceğini hesaplamışlardı. Amerikalılar bir bakıma aylar önce Japonya’yı savaşa itecek hamleyi yapmış, 17 Ağustos 1941 tarihinde Başkan Roosevelt açıkça Japonya’nın “komşu ülkelere” saldırması halinde, ABD’nin karşı adım atacağını ifade etmişti. Daha sonra Japonlar, Çin’in önemli bir bölümünden ve Indochine’den çekilmeyi teklif etmişler karşılığında eşdeğer adımların ABD tarafından atılmasını şart koşmuşlardı. Roosevelt yönetimi bu koşulları reddetmişti.
Bugün baktığımızda Roosevelt yönetiminin, esasen saldırgan bir tutumda olan Japonya’ya karşı ileriki bir tarihte savaşa girmeyi arzuladığını ve kendilerini kesinlikle bağlayan “Neutrality Act” yani tarafsızlığı emreden yasal müktesebatın çevresinden dolaştığını görüyoruz. Aynı stratejinin izi, İngilizlere yapılan Lend & Lease tipi silah ve mühimmat yardımlarından da görülüyor.
Komplo teorisyenleri Japonların Pearl Harbor’a taarruz edeceğinin ABD yönetimi tarafından bilindiğini ifade eder. Başkan Roosevelt Almanya ve Japonya’ya karşı şartlar olgunlaştığı zaman savaşa girmeyi arzu etmekle beraber, bu koşulların oluşmaması halinde ABD koşulları ile barışın inşasına inanıyordu. Nazi Almanyası ile böyle bir sonuç olanaksızdı. ABD Japonya’ya kendi prensiplerini dikte ettirmeye çalışmış ama başarılı olamamıştı.
Japon vurucu gücü 7 Aralık 1941 tarihinde Hawaii açıklarına ulaşmıştı. Akagi, Kaga, Hiryu, Soryu, Shokaku, Zuikaku uçak gemilerinden kalkan uçaklar limana ulaştığı zaman Amerikan ana muharebe gemilerini tespit ettiler ama uçak gemileri ortada yoktu. Taarruz 4 ana muharebe gemisini batırdı, kalan dört tanesine ağır hasar verdi. Japonlar sadece 29 uçak kaybetmiş, 188 Amerikan uçağını imha etmişti.
Japon filosunun komutanı Amiral Nagumo işte burada çok önemli bir hata yaptı. İlk iki dalga uçak taarruzu Amerikan donanmasına korkunç bir zarar vermişti. Yamamoto’nun birlikte çalışmak istemediği ama donanma bakanlığının Yamamoto’nun altına, kendisini dengelemek için atamış olduğu, Nagumo vehimli ve kararsız bir tipti. Kurmayları Nagumo’ya üçüncü dalga taarruzu başlatmak için yalvarmasına rağmen, Nagumo filoya, Japonya’ya dönme emrini verdi.
Eğer üçüncü dalga uçak taarruzu yapılsaydı, Pearl Harbor’ın çok büyük kapasiteli tamir tesisleri, yakıt depoları, denizaltı yuvaları, iletişim ve komuta merkezleri imha edilebilirdi. Bu da Amerikan Pasifik donanmasını en az bir yıl sakatlamış olurdu.
Bu arada Almanya Pearl Harbor baskınından sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne savaş ilan etti. Nazilerin ABD’ye savaş ilan etmekte hiçbir çıkarı yoktu ama bu stratejik hatayı üstelik Moskova Savaşı’nı kaybettikten sonra yapmışlardı.
Çok uzaklarda, Japon Denizi’nde Yamamoto, Pearl Harbor baskınının sonuçlarını almıştı. Çevresindeki subaylar çılgınca bir heyecan içindeydi. Ancak Yamamoto baskının sonucunun aslında bir zafer olmadığının farkındaydı. Amerikan uçak gemileri sağlamdı. Amerikalıların sanayi gücünü çok iyi bilen Yamamoto şu unutulmaz sözünü söyleyecekti: “Altı ay boyunca zaferden zafere koşabilirim ama sonrasını garanti edemem!”
Nitekim Japonlar Pearl Harbor’dan sonra Pasifik ve Hint okyanuslarında muazzam bir taarruza başlayacaktı.
10 Aralık 1941 tarihinde, Japon uçak gemileri Malaya açıklarında bir İngiliz filosunu tespit ederek, bir ana muharebe gemisi ile bir savaş kruvazörünü batırdı. İlk defa uçak gemileri, açık denizde seyreden bir filoyu batırabilme becerisini ortaya koymuştu. Amiral Yamamoto’nun doktrini artık kanıtlanmıştı.
İngiliz ve Hollanda sömürgeleri; Singapur, Filipinler, Hong Kong, Malezya, Tayland ve Endonezya tüm muazzam kaynakları ile Japonların eline geçecekti. Singapur’da 80,000 İngiliz askerinin teslim olması tam bir şoktu. İngilizler tarihlerinde; ABD bağımsızlık savaşı dahil olmak üzere, tek seferde bu büyük sayıda askeri, esir vermemişti.
Amerikalılar Filipinler’de kötü bir bozguna uğramış, pek az Amerikan askeri kurtulabilmişti. Japonlar stratejik Mariana Adaları içinde yer alan Saipan’a zaten sahipti ve Amerikalılardan Guam adasını da alacaktı. Japon taarruzlarının durdurulması olanaksız gibiydi: Wake Island, Gilbert Adaları tek tek düşüyordu. Japonlar artık Avusturalya’ya yaklaşmıştı. Avustralya anakarası da Japon hava taarruzuna uğrayacaktı.
Derken Japonlar Hint Okyanusunda İngiliz donanmasını tespit ettiler. 31 Mart-10 Nisan arasında Seylan Adasına yapılan taarruzlarda İngilizler bir hafif uçak gemisi, iki ağır kruvazör ile çok sayıda gemi kaybetti.
Japonlar Yeni Gine’de ilerlerken, Port Moresby hedefine doğru yola çıkan bir işgal filosu ile Amerikan uçak gemisi filosu Mercan Denizi’nde tarihi bir savaş verecekti.
4-8 Mayıs 1942 tarihinde Amerikan ve Japon uçak gemisi grupları tarihte ilk defa birbirini görmeden uçaklarını kullanarak savaşacaktı. Mercan Denizi Savaşı’nda Japonlar bir hafif uçak gemisi kaybetmişti ama Amerikan filo tipi uçak gemisi Lexington’ı batırmış, bir diğer uçak gemisi Yorktown’a hasar vermişti.
Japonlar toplam 42,000 tonluk Amerikan gemilerini batırmış, karşılığında 19,000 tonluk kayba uğramıştı. Özellikle Lexington’ın batırılması ile Amerikalıların Pasifik’te sadece 3 adet büyük tip uçak gemisi kalmıştı.
Yalnız bu muharebe stratejik açıdan Japonlar için bir mağlubiyetti. Japon filo uçak gemileri içinde en modern uçak gemisi olan Shokaku kötü hasar almış, diğer ikiz uçak gemisi Zuikaku’nun uçak filoları imha olmuştu.
Yamamoto Amerikan uçak gemilerini Pearl Harbor’da elinden kaçırmıştı. Kalan Amerikan uçak gemilerini büyük bir tuzağa çekerek imha etmeliydi. Japonya 1942 yılının ilk yarısında tam bir zafer sarhoşluğundaydı ama Yamamoto zamanın aleyhine işlediğinin farkındaydı.
Pasifikt’te bu olağanüstü olaylar olurken, Almanlar Sovyetler Birliği’nde yeniden stratejik bir taarruza geçmek üzere idi. Almanların artık üç eksende eşgüdümlü bir taarruz yapma kapasitesi yoktu. Hitler, sadece güney cephesinden taarruz ederek Sovyetler Birliği’ni iktisadi olarak çökertmek için Kafkasya petrollerine ulaşmayı hedefliyordu.
Alman planına, Sovyetler istemeden yardımcı olacaktı. Stalin esas kuvvetlerini yeni bir Alman taarruzu beklediği için Moskova önünde toplamıştı. Almanların elindeki Harkov’un zayıf savunulduğu düşünen Sovyetler bu büyük sanayi şehrine doğru taarruz edince, çok kötü bir sürpriz ile karşılaştı. Esas Alman taarruzuna hazırlanan panzer tümenleri tam da buradaydı. Sovyet taarruzu durduruldu ve taarruz eden kuvvetler kuşatılarak imha edildi. Sovyetler tam 278,000 asker, 1250 tank ve 2000 top kaybetmişti.
Bu arada başka bir dram da Kuzey Afrika’da yaşanıyordu. 1940 yılında İtalyanlar sömürgeleri olan Libya’dan İngiliz sömürgesi Mısır’a doğru taarruz etmişti. İngilizler İtalyanları durdurduğu gibi, ellerindeki bir avuç tank ile koca İtalyan ordusunu bozguna uğratmıştı. İtalyanlar, Almanlardan yardım isteyince 1941 başında Korgeneral Erwin Rommel Libya’ya iki panzer tümeni ile gönderilmişti. Rommel müthiş bir taktisyendi. Elindeki pek az olanak ile İngilizler 1941 boyunca perişan etmiş, Mısır’a geri atmıştı. İngilizler tüm olanaklarını Mısır’a sevk etmiş, Rommel tekrar başladığı yer olan El Aghelia’ya geri çekilmişti. Rommel’in savaşı Sovyetler Birliği’ndeki savaşın yanında küçük bir çatışma idi ancak esasen Rommel iki panzer tümeni ile İngiltere’nin en önemli birliklerini bağlıyordu. Ve 1942 başında Rommel yeniden taarruza başlayacaktı.
Kuzey Afrika’da, Pasifik’te ve Avrupa’da savaşın dönüm noktası artık gelmişti. Amiral Yamamoto, kalan Amerikan uçak gemilerini tuzağa çekip, imha etmek üzere Amerikalıların stratejik Midway Adasına taarruz etmek üzere hazırlanıyordu.
Kuzey Afrika’da “Çöl Tilkisi” Erwin Rommel İngilizleri Mısır sınırına kadar sürmüş, stratejik liman şehri Tobruk Almanların eline 33,000 esir ile düşmüştü. Londra’da hava çok kötümserdi. İngiliz Hükümeti Mısır’ın ve Süveyş Kanalı’nın Almanların eline düşmek üzere olduğunu düşünüyordu.
Bu arada Almanlar çok iyi savunulan Kırım’ı ele geçirmişti. 1942 Haziranında A Ordular Grubu bir Rostov üzerinden Kafkasya’ya girmeye başlamışti. Hedef Maikop, Grozny ve Bakü olmak üzere Kafkas petrol ve gaz sahaları idi.
Kafkasya’ya giren A Ordular Grubunun kuzey kanatlarını savunmak için, B Ordular Grubu, Volga Nehri boyunca harekata başlayacaktı. Bu ordular grubunun hedefi büyük bir sanayi şehri, eski ismi ile Tsaritsyn, o zamanki ismi ile Stalingrad idi.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.