Türkiye’nin genel anlamda Dünya Ekonomisi içinde %1.1’e yakın payı olan, gelişmekte olan bir ülke kimliğindedir. Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü küresel sistemde önemli bir boyutta olmamasına rağmen, ülkenin yıllık %4.5 üzerinde süregelen cari açığı (current account deficit) ve 440 mia USD düzeyine ulaşmış olan uluslararası yatırım pozisyonu açığı (GSYH’nın %51’i) dış şoklara karşı en başta gelen risk unsurlarıdır.
Dünya Ekonomisinde, 2008 Küresel Ekonomik Krizinden sonra, krizin etkilerini sönümlemek üzere kullanılan genişlemeci para politikası dönemi büyük ölçüde sona ermiştir. Diğer bir deyişle, küresel ekonomiyi bir nevi depresyondan (bu terimi psikiyatri terimi olarak kullandım.) çıkarmak için verilen Prozac tedavisi sona ermiş, parasal genişlemenin geriye döndüğü bir safha başlamıştır.
Bu gelişmeleri işin başından itibaren beraber analiz edelim.
Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD Ekonomisi, 2008’den sonra FED (Federal Reserve Bank) üzerinden “Quantitative Easing” ile bilinen parasal genişleme ile ülke ekonomisine ve küresel ekonomiye büyük bir likidite enjekte etmiştir.
Kaynak: Federal Reserve Bank
Amerikan Merkez Bankası, çok daha önce açıklamış olduğu (2013) bilanço küçültme sürecini, 20 Eylül 2017 tarihindeki toplantısında netleştirmiştir. Buna göre FED 2020 sonuna kadar bilançosunu 3 trilyon USD’ın altına indirecektir. Aşağıdaki grafik bilanço küçülmesinin yapısını çok güzel özetlemektedir. Bilanço küçültme operasyonu aylık 10 milyar USD ile başlayacak, her çeyrekte bu rakam 10 milyar USD daha artacak ve en sonunda aylık 50 milyar USD’yi bulacaktır. Aynen bir arabayı 1. viteste yerinden kaldırıp, hızlandıkça vitesleri büyütmek gibi.
Kaynak: Capital Economics, Reuters
FED, 2008 Küresel Ekonomik Krizi sırasında parasal genişleme silahının yanı sıra faiz oranlarını neredeyse “0” düzeyine çekmiştir. 2006 yılı ortasında FED faiz oranının %5.25 olduğunu, krizin hemen öncesinde 8 Ekim 2008 tarihinde ise faizin %2.0 düzeyinde olduğunu hatırlayalım. FED 16 Aralık 2008 ile 17 Aralık 2015 tarihleri arasındaki 7 senede faiz bandını %0-0.25 bandında tutmuştur. Yedi yıldan sonra 17 Aralık 2015’de faiz oranı %0.25-0.50 bandına yükselmiş daha sonra 14 Aralık 2016’da faiz oranı % 0.5-0.75 aralığına gelmiştir. 2017 yılında faiz artışı sıklığı artmış (Mart ve Haziran aylarında %0.25 oranında iki artış ile), Aralık 2017 başında faizler %1.00-1.25 bandındadır. Büyük bir olasılık ile FED Aralık 2017 toplantısı ile faiz oranları %0.25 daha artacaktır. 2018 yılında ise faizlerin 3 ya da 4 defa ve toplam %0.75-%1 daha artacağı beklenmektedir.
FED üç temel veriye yani GSYH büyümesi, işsizlik oranı ve enflasyon verilerine göre para politikasını şekillendirmektedir. ABD’de son verilere göre işsizlik oranı %4.1 (Ekim 2017) ile 17 yılın en düşük noktasında olup, 2017 Q3 GSYH büyümesi %3.3 ile bu büyüklükteki bir ekonomi için oldukça canlıdır. Enflasyon ise Ekim 2017 itibari ile oldukça sağlıklı bir oran olan %2.04 düzeyindedir.
Başkan Trump’ın önümüzdeki 10 yıl içinde ilave 1.5 trilyon USD bütçe açığı yaratacağı vergi oranlarının azaltılacağı ve bütçe harcamalarının arttırılacağı gevşek maliye stratejisi ile artacak USD faizleri ile daralacak FED bilançosu Küresel Ekonomideki düşük faizli ve bol paranın olduğu dönemin perdelerini indirmektedir.
Küresel ekonominin 2. büyük aktörü olan AB için de ECB’nin durumunda ise FED ’den daha geridedir. ECB halen parasal genişlemeye devam etmekte ama bu genişlemede vites küçültme aşamasına gelmiş durumdadır. Nitekim ECB aylık varlık alımlarını Ocak 2018 tarihinden itibaren yarıya yani 30 milyar EUR’a indireceğini açıklamış ve programın Eylül 2018’e kadar devam edebileceği mesajını vermiş idi. Eylül 2018’den itibaren de ECB bilançosunda küçülme başlayacaktır. Bu arada ECB ve Bank of Japan’in ayrı ayrı bilançolarının FED bilançosundan daha büyük bir değere ulaşmış olduğunu not alalım.
Bütün bu veri ve eğilimlerin anlamı nedir? ABD ve AB 2008 öncesinde sistemde oluşan zararı parasallaştırmış, bu parasallaşma aynı zamanda küresel ekonomiye bir Prozac etkisi yapmıştır. Bu arada 2008-2017 arasında ABD ve AB (özellikle Orta-Kuzey Avrupa) ekonomilerinde yeni teknolojiler ve yöntemler ile önemli gelişmelere imza atmış, 2008’de nerdeyse batmak üzere olan finansal ve üretim sektöründeki pek çok kurum eskisinden daha güçlü olarak sahneye dönmüştür. IT bilimindeki baş döndürücü gelişmeler; ABD ve AB’ye çok daha esnek ve innovatif bir yöntem ile üretim yapmanın yolunu açmıştır. Endüstri 4.0 denilen olgu tam olarak budur.
Bütün bunlar Türkiye için ne anlama geliyor? Türkiye bütün bu baş döndürücü gelişmelerin ortasında hiçbir yapısal önlem alamadığı gibi; yüksek yabancı kaynak açık pozisyonu ve cari açık ile oldukça zayıf bir durumdadır. Parasal genişlemenin sona erdiği konjonktürde, parasal genişleme döneminde yapması gereken yapısal değişimi yapamamış bir şekilde parasal muslukların kısıldığı, faizlerin arttığı bir döneme yüksek borç ve yüksek borcu arttıracak yüksek cari açık ile girmektedir. Özel sektörün değişim için kaynağa ihtiyacı olduğu bir dönemde, bilançolar ağzına kadar borçla dolu bir dönemde yeni bir safhaya giriyoruz.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.