I.Dünya Savaşına Giden Yol IV. Bölüm, Kıyamet Makinesini Kuran Siyasi Krizler

Burak Köylüoğlu
  1. I. Dünya Savaşına Giden Yol, I. Bölüm
  2. I. Dünya Savaşına Giden Yol, II. Bölüm, Almanya’nın Stratejik Planı
  3. I. Dünya Savaşına Giden Yol III. Bölüm, Tarihi Değiştiren Donanma Yarışı
  4. I.Dünya Savaşına Giden Yol IV. Bölüm, Kıyamet Makinesini Kuran Siyasi Krizler

I. Dünya Savaşı bilinenin aksine ilk dünya savaşı değildir. Literatür bize Yedi Yıl Savaşlarının (1756-1763) Avrupa, Amerika ve Asya’da yer alan ilk dünya çapında savaş olduğunu gösteriyor.

Yedi Yıl savaşlarının hemen ardından gelen Napolyon Savaşları (1803-1815) da bir dünya savaşı çapındadır. Bu büyük iki savaşın arasındaki Fransız Devrim Savaşları (1792-1802) ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1775-1783) bir bakıma her iki büyük savaşın arasındaki dinlenme molası gibidir.

I Dünya Savaşı yakın dönemin en büyük siyasi, ekonomik ve sosyal kırılmasına yol açmıştır. Savaşın sonuçlanması uluslararası bir denge sağlamamış, sonuçları ise daha büyük bir hesaplaşmanın perdesini açmıştır.

Savaşın son evresinde Müttefik Ordularının başkomutanlığı görevine getirilen Generalissimo Ferdinand Foch, 1919’da Versay Barış Anlaşması imzalandığı zaman “Bu bir barış anlaşması değil, sadece bir ateşkes anlaşmasıdır. Yirmi yıl sonra daha büyük bir savaş başlayacak” dediğinde pek az kişi, yaşlı ve huysuz mareşale kulak vermiştir. Kehaneti ise üç ay sapma ile tutacak, 1 Eylül 1939 tarihinde II. Dünya Savaşı başlayacaktır.

I. Dünya Savaşı’nın kalan hesabını görmek için, II. Dünya Savaşı’nın acıları yetmeyecek Birleşmiş Milletler Örgütünün kurulması, AB’nin babası olan Avrupa Ekonomik Topluluğu inşa edilmesi, Soğuk Savaşın sıcak bir savaşa dönüşmeden sonuçlanması, Sovyetler Birliği’nin parçalanması ve Yugoslavya’nın dağılması gibi gelişmelerin yaşanması gerekecekti.

Nitekim II. Dünya Savaşı’nı hukuken bitiren ve Dünya için Soğuk Savaş sonrası dönemi başlatan Treaty on the Final Settlement with Respect to Germany isimli barış anlaşması (1990) aynı zamanda I. Dünya Savaşı’nın Batı Dünyası üzerindeki son hayaletinin ortadan kalkmasını simgeleyecektir.

I. Dünya Savaşının neden olduğu fay hatları Ortadoğu’da halen aktiftir. Üstelik bu fay hatları siyasi anlamda derin ve büyük depremler üretebilir durumdadır.

Bu tehlikeyi daha iyi anlayabilmek için 20. yüzyılın başına dönerek; Güney Afrika, Uzakdoğu, Fas, Bosna’daki siyasi fay hatlarının çok kutuplu bir dünya düzeninde nasıl büyük bir savaşı tetiklemiş olduğunu hep beraber analiz edelim.

Avrupa’yı Saran Siyasi Gerilimler

20. yüzyıla girerken Almanya-Avusturya Macaristan-İtalya’dan oluşan üçlü ittifaka karşı; Fransa ve Rusya İmparatorluğundan oluşan ikili ittifak sistemi Kıta Avrupa’sında tehlikeli bir kutuplaşmanın ilk adımı olmuştur.

Almanya’nın sömürge yarışına girmek amacı ile büyük bir donanma kurmaya başlaması ve Güney Afrika’daki Boer Savaşına müdahil olması sonucu, İngiltere eski rakibi Fransa ile 1904 yılında bir ittifak anlaşması (Entente Cordiale) yapmıştır.

Fransa-İngiltere Paktı ilk sınavını 1905 yılında I. Fas Krizinde verecektir. Fas bu tarihte, Fransa’nın arka bahçesi olarak kabul edilen görünürde bağımsız bir ülkedir. Uyanık Fas Kralı, ülkesi üzerinde artan Fransız baskısına karşı bir denge kurmak üzere Alman İmparatoru Kayser II. Wilhelm’i ülkesine davet eder. Kralın amacı bağımsızlığını muhafaza edebilmek için terazinin diğer kefesine Alman siyasi gücünü koymaktır. Wilhelm bu daveti Almanya’nın gücünü sergilemek için bir fırsat olarak görür. Wilhelm’in Tanjier’e ayak basar basmaz şehri fatihlerin sembolü olan beyaz bir ata binerek gezmesi ve Almanya’nın Fransız baskısına karşı Fas Kralının yanında olduğunu açıklaması; Fransa ve Almanya arasındaki gerilimi bir anda krize çevirecektir. Her iki ülke askeri birliklerini açık açık sınıra kaydırmaya başlar.

Fas sorununun çözümü için toplanacak Algeciras Konferansı öncesi; Almanya tüm yedek askerlerini göreve çağırırken, Fransız Ordusundaki tüm izinler iptal edilir. Konferansta Almanya’yı sadece Avusturya Macaristan desteklerken, diğer tüm büyük güçler Fransa’yı destekleyecek ve konferans Almanya için büyük bir diplomatik hezimet ile sonuçlanacaktır. Fas üzerindeki Fransız etkisi Algeciras Konferansında uluslararası ölçekte tanınmıştır.

I. Fas Krizinin bitmesi ile Almanya; Schlieffen Stratejik Taarruz Planı’nın son rötuşlarını da tamamlayacak ve İngiltere devrimsel bir savaş gemisi tasarımı olan HMS Dreadnought gemisinin inşasını başlatacaktır. Bu geminin nasıl bir askeri, ekonomik ve siyasi kırılmaya yol açtığını yazı dizisinin üçüncü bölümünde analiz etmiştim.

Kayser II. Wilhelm bu konferanstaki diplomatik yenilgi ile Almanya’nın diplomatik anlamda bir daha geri adım atmamasında ısrarcı olacaktır. Almanya Schlieffen Planını artık olgunlaştırdığı gibi, İngiltere karşısında donanma yarışında arayı kapatmak için muazzam bir donanma bütçesini Reichstag’dan geçirecektir. Almanya-İngiltere donanma yarışı artık farklı bir evreye geçmiştir.

1905 yılı, 20. yüzyıl için milat olacak bir yıldır. Japonya Rusya’ya karşı 1904 yılında başlattığı savaşı 1905 yılında mutlak bir şekilde kazanacaktır. Osmanlı’nın parlak dönemlerinden sonra, ilk defa Batılı olmayan bir güç, büyük bir Avrupa devletini dize getiriyordu.

Rusya’da savaşın getirmiş olduğu ekonomik, siyasi ve toplumsal sıkıntılar ile 1905 Devrimi yaşanacaktır. Rusya’nın güçsüzlüğünü gören Almanya olası bir iki cepheli savaşı kazanabileceğinden artık daha emindir. Artık Almanya için Schlieffen Planını yaklaşan büyük savaşta zaferin anahtarı olarak kabul edilmiştir.

Rusya ve Japonya arasındaki savaşı bitiren Tsushima Boğazı Deniz Savaşı, dünya denizcilik tarihine de mührünü vurmuştur. Bu savaşta ilk defa savaş gemileri birbirlerini görmeden 6-7 km. mesafelerden birbirlerine ateş etmiş, telsiz yaygın olarak haberleşmede ve taktiksel konumlanmada kullanılmıştır.

Rusya’daki 1905 Devrimi insanlık tarihine çok önemli bir etki yapacaktır. 1905 Devriminin oluşturduğu sosyal ve siyasi yapı, 1917 Ekim Devrimini yani komünistlerin Rusya’yı ele geçirmesini artık kaçınılmaz kılmıştır.

1905 I. Fas Krizinden ve Rusya’nın Japonya karşısındaki yenilgisinden sonra, siyasi krizler art arda yineleyen kalp krizi ataklarına dönüşecektir. Bundan sonraki krizin adresi Bosna Hersek’tir.

Avusturya Macaristan İmparatorluğu 1908 yılında şartların uygun olduğunu hissederek, 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı (93 Harbi olarak bilinir) ile fiilen idaresi altına almış olduğu Bosna Eyaletini (hukuken Osmanlı toprağıdır) ilhak eder. Bu hamle savaşı bitiren Berlin Anlaşması’nın açıkça ihlalidir. Sırbistan’ı destekleyen Rusya duruma itiraz edecek, Sırp ordusu Avusturya karşısında seferberlik ilan edecektir. Almanya’nın bu oldubittiyi karşı tarafa kabul ettirmek için kaba bir ültimatom yayınlaması ile (Ültimatom ya kabul et ya da savaşa hazır ol şeklinde kaleme alınmıştır) Sırplar ve Ruslar geri adım atmak zorunda kalır. Ne de olsa Rusya 1905’deki yaralarını daha saramamıştır.

Bu kriz ile İngiliz-Fransız ve Fransız-Rus İttifakları; 1907 İngiliz-Rus yakınlaşmasının etkisi ile kaynaşacak ve Almanya-Avusturya eksenine karşı üçlü ittifak (Triple Entente) yekpare bir yapıya kavuşacaktır. 1908 Bosna Krizi ile savaşa giden yolda kritik safha artık geçilmiştir.

Savaştan önceki son duraklardan biri de II. Fas Krizidir. 1911 yılında Fas Kralına karşı bir isyan başlamasını gerekçe gösteren Fransa’nın Fas’a askeri müdahalede bulunması bu krizi patlatmıştır. Bu durumu fırsat bilen İspanyollar Fas’ı işgal etmeye başlar. Kriz, “Panther” isimli bir Alman torpido botunun Fas’ın Atlantik limanı olan Agadir’e yanaşması ile büyür. İngilizler ise durumu bir sıcak çatışma doğmadan yatıştırmaya çalışırlar. Bir İngiliz filosu da Fas açıklarına demir atar.

Kıta Avrupa’sında ise gerilim Alman, Fransız ve Rus ordularına ait bazı birliklerin sınır bölgelerine kaydırılması ile tırmanır. Kriz, tarafların seferberlik ilan etmeden bir konferans ile uzlaşmaları ile son bulur. Almanya en nihayetinde, Fransızların Fas üzerindeki hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalacaktır. Karşılığında ise Fransızlar, Almanlara bugün Kongo’nun bir bölümüne isabet eden 275,000 km2 toprağı bırakır.

Almanların NeuKamerun diye şaşalı bir isim vereceği bu topraklar, bataklıklarla kaplı, uyku hastalığı taşıyan sinekler yüzünden aslında değeri olmayan bir bölgedir. Diplomatik çevrelerde bu anlaşma “Almanlar Fas’ı terk edip, sivrisineklerle dolu bir bataklığı aldı.” şeklinde alay konusu olacaktır.

1912-1913 Balkan Savaşları ise büyük savaşın fitilini yakacak son aşamadır. Savaş Osmanlı’nın Rumeli’yi kaybı ile sonuçlanacaktır. Diğer yandan da Balkan Savaşlarının iki gerçek galibinden biri olan Sırbistan’ın yeni hedefi bugünkü Bosna, Hırvatistan ve Slovenya’dan oluşan Avusturya Macaristan topraklarıdır. Sırplara göre artık iyice siyasi anlamda zayıflamış olan Avusturya Macaristan İmparatorluğunda “ezilen” Slav nüfusu (ve üzerinde yaşadıkları toprakları) Sırbistan’a katmak gerekiyordu. Bu çerçevede Sırbistan uzun bir süreden beri Avusturya Macaristan içindeki Slav milliyetçiliğini desteklediği gibi, imparatorluk içinde silahlı örgütlere de devlet desteği veriyordu.

Sırbistan’ın oluşturduğu bu tehdit ise Avusturya Macaristan’da artık Sırbistan’ın yok edilmesini isteyen şahinlerin gücünü arttıracaktır. Nitekim genelkurmay başkanı Konrad von Hötzendof Sırbistan’ın işgal etme planlarının derhal uygulanmasında ısrarcı idi.

38 Günde Nasıl Bir Dünya Savaşı Çıkar? 1914 Temmuz Krizi

Savaşa giden yolda fünyeyi patlatacak son olay Bosna’yı ziyaret eden Avusturya Macaristan veliahdına yönelik suikast olacaktır.

Avusturya Macaristan veliahdına 28 Haziran 1914 tarihinde düzenlenen suikast, Sırp tedhişçilerinin marifeti idi. Bu tedhişçileri Sırp bürokrasisi ve ordusu içinde yuvalanan bir örgüt organize etmiştir. Bu suikast ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu içindeki şahinler, Sırbistan’ı tamamen ezmek için önemli bir fırsat yakaladıklarına inanırlar. Aslında Arşidük Franz Ferdinand’ın ölümü yaşlı imparator dışında kimsenin umurunda değildir. Franz Ferdinand liberal ve barışçıl yapısı ile şahinler tarafından zayıf, sorumsuz ve hatta tahta çıkmaması gereken bir veliaht olarak görülmekteydi.

Savaşı arzu eden bu grup, imparator Franz Josef’i de ikna ederek bağımsız bir devletin kabul edemeyeceği bir ültimatomu Sırbistan’a gönderilmesini sağlar. Ültimatom, Alman Dışişleri Bakanlığının Almanya’nın bir savaş durumunda sınırsız destek verme garantisinin verdiği rahatlık ile kabul edilemeyecek bir şekilde hazırlanmıştır. Alman Dışişleri Bakanlığının vermiş olduğu bu açık çekin ne anlama geldiğini ne imparator II. Wilhelm, ne de Şansölye Berthmann-Hollweg kavrayamamıştır.

Sırplar ise ültimatomu aldıktan sonra müttefikleri Ruslara başvurduklarında, ültimatomu kabul etmeleri konusunda nasihat alırlar. Ne de olsa Ruslar 1904-1905’deki yaralarını ancak sarmakta idi. Sırplar ise bunun üzerine ültimatomun on maddesinden bir tanesi hariç tümünü kabul ettiklerini bildirmek zorunda kalır. Kabul etmedikleri 6. madde Avusturyalı yetkililerinin Sırbistan toprakları içinde suikastın faillerini kovuşturma, yakalama ve yargı önüne çıkartma yetkisini içermektedir.

Sırpların ültimatomun neredeyse tamamını kabul etmeleri tatile çıkmış tüm başkentlerde geçici bir rahatlama sağlar. II. Wilhelm dahi bu olaylar sırasında Kuzey Denizinde yat gezisindedir.

Avusturya 25 Temmuz’da Güney Ordularını Sırbistan’a karşı seferberlik ilan etmesine rağmen Rusya sınırındaki ordularını seferberlik alanı dışında bırakır. Berlin’e dönmüş olan imparator II. Wilhelm Sırbistan’ın tek madde dışında ültimatomu kabul ettiğini görünce “Savaş için artık bir neden kalmadığını” ifade eder. Dönemin Alman Genelkurmayında 2. güçlü adamı olan Erich von Falkenhayn açıkça imparatora “artık olayların gelişiminde etkisinin bulunmadığını ve eğer barış için müdahil olduğu takdirde tahtta kalamayabileceğini” ima eder. Almanya’daki “şahinler” gerektiği takdirde darbe ile veliaht Prens Wilhelm’i (II. Wilhelm’in büyük oğlu) tahta geçirmek üzere hazırlanmaktadır.

Alman Genelkurmay başkanı Moltke askeri hiyerarşideki kontrolünü yitirmemek için aşağıdan gelen baskıya uymak zorunda kalır.

Şahinler zayıf karakterli Moltke’yi de kendi saflarına çekerek, Almanya’nın barış için atabileceği her adımı engelleyecektir.

Bu kritik günlerde ise II. Wilhelm ile Avusturya Macaristan imparatoru Franz Joseph arasındaki tüm diplomasi trafiği iki ülkenin dümenindeki “şahinler” tarafından kontrol edilmektedir. Üstelik Avusturya’da da imparator Franz Joseph de etkisiz bir figüre dönüşmüş ve siyasi gelişmelerin üzerindeki kontrol olanağı kalmamıştır.

Avusturya Macaristan 28 Temmuz’da Sırbistan’a savaş ilan eder ve Tuna’daki hücumbotlar Belgrad’ı bombalarlar. Alman İmparatorunun savaşı durdurmak için çektiği telgraf ise özellikle Viyana’ya geç iletilecektir.

Bu sırada Çar II. Nikola uzaktan kuzeni olan II. Wilhelm’e telgraf çekerek barışı muhafaza etmek üzere olaylara müdahale etmesi için ricacı olur. Çünkü Avusturya’nın Sırbistan’a karşı savaşa girerek tam seferber olması, Rusya’nın da seferber olmasını gerektirmektedir. Almanya’da ise şahinler grubu garip bir şekilde birbirine düşmüştür. Şansölye ve Dışişleri Bakanlığı genel bir savaşın artık gereksiz olduğunu, Avusturyalıların Sırpları ezmesinin yeterli olacağını savunurken, Falkeyhayn ve Moltke derhal genel seferberliğe gidilmesini ve ağır işleyecek bir Rus seferberliği başlamadan sürat ile Schlieffen Planının uygulanarak Fransa’ya taarruz edilmesini talep ederler.

Rusya, Avusturya Macaristan ortak sınırlarını içeren Galiçya’da kısmi seferberlik ilan eder. Amaç Almanya’yı kışkırtmadan Sırbistan’a destek vermektir. Bu arada II. Nikola da hükümeti ve askerler tarafından tam seferberlik ilan etmesi için ağır bir baskı altına alınmıştır.

Bu arada İngilizler meşhur diplomasileri ile savaşı sınırlamaya ve Avusturyalılara sadece Belgrad’ı işgal etmek ile yetinmelerini telkin ederler. İngilizler bu uvertür ile savaşı Avrupa çapına yaymadan sınırlamaya çalışmakta, Rusya’nın ve Almanya’nın tam seferberlik ilanına giden yolu tıkamak istemektedir. 29 Temmuz’da verilen bu teklife yanıt gelmeyecektir.

Son iki günde Alman Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı da olaylar üzerinde kontrolü yitirmeye başlamış, güç artık Moltke ve Falkenhayn’ın başını çektiği grubun eline geçmiştir. Bu iki general artık bir kıta savaşının kaçınılmaz olduğunu, Alman diplomasisinin sadece İngiltere’yi tarafsız tutması gerektiğine inanmaktadır.

Alman Dışişleri Bakanlığı askerlerin baskısı ile İngiltere’ye Almanya’nın Fransa ile savaşa girmesi halinde Belçika ve Lüksemburg’u işgal etmek zorunda kalacaklarını bildirir. Fransa’nın yenilmesi halinde Fransa, Belçika ve Lüksemburg’dan Almanya’nın toprak ilhak etmeyeceğinin garantisini veren Alman Dış İşleri Bakanlığı; bunun karşılığında İngiltere’nin savaşta tarafsızlığını korumasını talep eder. İngiltere’nin yanıtı ise açıktır. Benelüks Ülkelerinin işgali dahi bir “casus belli” yani savaş nedenidir.

30 Temmuz’da ise II. Nikola, askerlerin ve hükümetin baskısı ile tam seferberlik emrini imza eder. Bu noktada Rusların önünde aslında fazla bir tercih yoktur. Paslı askeri mekanizmaları ve Baltık Denizinden Galiçya’ya uzanan çok uzun sınırları tam seferberlik ilanını zorunlu kılmaktadır.

Rusların, Almanya’nın hayati bölgeleri olan Doğu Prusya, Batı Prusya ve Silezya bölgelerinin karşısında seferberliğe gitmek zorunda kalması artık büyük savaşı kaçınılmaz kılmıştır.

Bu arada savaş felaketinin kapıya dayandığını anlayan Almanya şansölyesi Hollweg, panik ile Avusturya’ya baskı yaparak Sırbistan ile başlayan savaşta durmasını talep eder. Aslında şansölyenin geldiği nokta İngilizlerin “Belgrad’da dur” teklifi ile aynıdır. Ancak ertesi güne kadar yanıt alamaz. 31 Temmuz’da ise Rusya’nın tam seferberliğini devam ettirdiği anlaşılınca, Alman Genelkurmayının baskısı karşı konulamaz bir hal alır. Askerler Rus seferberliğine karşı yanıt vermemenin, vatana hıyanet ile eşdeğer olduğunu Rusların Prusya ve Almanya’nın ikinci büyük sanayi bölgesi olan Silezya’yı silindir gibi ezebileceklerini açıkça ifade ederler. Berlin’de fısıltı gazetesi bir darbe ile Kayser ve Alman Hükümetinin görevden alınabileceğini duyurmaya başlar.

Bu arada olan bitenin farkında olan Fransızlar, Ruslara tam seferberlikten geri adım atmaları yönünde baskı yaparken, Fransız askerleri Alman sınırından 10 km. geriye çekilerek iyi niyetlerini beyan ederler.

31 Temmuz’da dümeni tamamen ele geçirmiş olan Avusturya’daki “şahinler” Alman Şansölyesi Hollweg’in taleplerini kulak arkası ederler. Bu ret yanıtı, Alman Genelkurmayı ile Avusturya Macaristan Genelkurmayının gizli iş birliği ile alınmış bir karardır.

31 Temmuz’da, bir Alman ültimatomu Paris’e bomba düşer. Almanya, kaçınılmaz hale gelen Almanya-Rusya savaşında Fransa’nın tarafsız kalabilmesi için Almanya sınırındaki Verdun ve Toul müstahkem mevkilerinin kendisine teslim etmesini ister. Bu mevkiler Fransa’nın en önemli savunma hattıdır. Almanlar bir nevi Fransa’nın savaşmadan teslim olmasını isteyerek, savaşın dışında kalabilmelerini vaat etmiştir.

Rusya’nın genel seferberlik uygulamasından geri dönmemesi ile II. Wilhelm baskılara artık direnemez ve genel seferberlik ilan eder.

Alman askerleri Schlieffen taarruzunu tatbik etmek üzere 1 Ağustos günü Lüksemburg ve Belçika sınırında toplanmaya başlar. Halen Fransız askerleri sınırdan 10 km. ötedeki pozisyonlarını korumaktadır.

Aynı gün Almanya Rusya’ya savaş ilan eder. Artık zarlar atılmıştır. Savaş doğuda başlamış ama batıda başlamamıştır.

Wilhelm birinci derece kuzeni olan İngiliz Kralı V. George’a bir telgraf çekerek Fransa’nın tarafsız kalmasını sağlamasını ister. Moltke’yi bypass ederek, Lüksemburg’un işgalini durdurur. Kuzeninden gelecek telgrafın olumlu olacağını düşünmektedir.

Genelkurmay başkanı Moltke’nin II. Wilhelm ile toplantısı ise tarihin en önemli anlarından biridir. II. Wilhelm umut ile Moltke’ye hitaben “Artık sadece Rusya ile savaşabiliriz.” der. Moltke ise artık Schlieffen Planından geriye dönüşün mümkün olmadığını, milyonlarca askerin yeniden organize edilemeyeceğini ve Almanya’nın uygulayabilecek başka bir stratejik planı olmadığını söyler. II. Wilhelm ise “Amcan (Prusya’nın efsanevi mareşali Prens Helmuth Karl Bernhard von Moltke) karşımda olsaydı, başka türlü konuşurdu.” şeklinde yanıt verir.

Bu arada İngilizlerin olumsuz yanıtı da gelince, Wilhelm Moltke’ye “Artık istediğini yapabilirsin.” diyecektir.

1 Ağustos günü öğleden sonra Almanya’nın Fransa’ya vermiş olduğu ültimatomun süresi dolunca, Almanya Fransa’ya savaş ilan eder. Artık Avusturya ile Sırbistan; Almanya ile Rusya ve Fransa savaş halindedir.

İşin garibi olayların sorumlusu olan Avusturya halen ne Rusya ne de Fransa ile halen savaş halindedir.

İngilizler ise Almanya’ya Belçika’nın tarafsızlığını ihlal etmemeleri için son bir kez uyarıda bulunurlar. İngiliz Donanması olası bir Alman deniz taarruzuna karşı Fransa’nın Manş Denizindeki sahil şeridini korumak için denize açılır.

2 Ağustos günü bir başka Alman ültimatomu bu kez Belçika’ya hitaben Belçika’nın Alman askerlerine direnmeden teslimini talep edecektir. Bu ültimatom da ret edilecektir. 4 Ağustos günü Schlieffen Planının meşhur yayları Kuzey Fransa’ya taarruz için Belçika’ya girecektir.

4 Ağustos’ta bu kez Berlin’e İngiliz ültimatomu gelir. Ültimatom kısa bir metne sahip olup, Alman Ordularının gece yarısına kadar Belçika’dan çekilmemesi halinde, İngiltere’nin Almanya’ya karşı savaşa gireceğini belirtir.

4 Ağustos gece yarısına yaklaşırken, İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey Londra’yı bir terastan üzüntü ile seyrederken şu tarihi sözü söyler: “Avrupa’nın her yerinde lambalar sönüyor. Biz bir daha yaşamımız süresince onların tekrar yandığını göremeyeceğiz.”

Big Ben gece saat 12’yi çaldığında İngiltere, Almanya’ya karşı savaşa girmiştir.

6 Ağustos günü Berlin’den art arda gelen sert telgraflar ile Avusturya da Fransa, Rusya ve İngiltere’ye savaş ilan eder.

Artık “Great War” olarak isimlendirilecek Birinci Dünya Savaşı başlamıştır.

Bu yazı dizisini bitirirken, aslında hiç bir şeyin değişmediğini; günümüzün çok kutuplu Dünyasında kontrolsüz bir küresel gerilimin kolayca bir felakete yol açabileceğini vurgulamak isterim.

Burak Köylüoğlu

 

Mail listesine katılın

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

İLGİLİ Yazılar

error: Tüm içerik koruma altındadır!