Konstantin Rokossovsky (1896-1968) kadar olağanüstü bir hayat yaşamış ve aynı zamanda bu kadar büyük askeri başarılara imza atmış başka bir askeri lider bulabilmek kolay değildir.
“Kızıl Napolyon” sözü genel olarak Rokossovsky ’nin mentörü Mareşal Tukhachevsky için kullanılsa da, esasen bu terim Rokossovsky’ e daha çok yakışmaktadır: İnsanlık tarihinin en büyük askeri harekâtı olan 1944 Haziran tarihindeki Bagration Operasyonu’nu planlamış ve uygulamıştı.
Üstelik bu operasyonu Sovyet lideri Stalin’in açıkça ortaya koymuş olduğu çekincelere rağmen planlamıştı.
Sovyet lideri Stalin’in 1936 yılında başlattığı “Büyük Temizlik” (Batı literatüründe The Great Purge) olarak bilinen, milyonlarca komünist parti üyesinin, ordu mensubunun, rejimin şüphe ile yaklaştığı kişilerin ortadan kaldırıldığı, muazzam olaylar dizisinden sağ kalabilen az sayıda askeri liderden biriydi.
Aylarca uğramış olduğu feci işkencelerden sonra, her zaman yanında namlusuna mermi sürülü bir revolver taşıyacaktı.
Sebebini sadece bir kerede ve bir cümlede anlatacaktı: “Bir daha beni sağ olarak almalarına izin vermeyeceğim!”
Bu olaylardan yedi yıl sonra, 1944 yılında insanlık tarihinin en büyük operasyonunu planlayan adam bu idi.
Bu olağandışı adamı anlatmak için en başa dönmek gerekir.
Rokossovksy, Rusya İmparatorluğu’nun parçası olan Varşova’da doğdu. Babası bir demiryolu işçisi idi. Daha 14 yaşında iken yetim kaldı. I. Dünya Savaşı’na kadar aç kalmamak için her türlü işte çalıştı. I. Dünya Savaşı’nda orduya katıldı ve bir süvari birliğinde asteğmenliğe kadar yükseldi. Ekim Devrimi ile Rusya İmparatorluğu’nun çöküp, yerini Sovyetler Birliği’ni alması ile Komünist Parti’ye üye oldu. Hemen ardından başlayan muazzam Rus İç Savaşı’nda (1917-1922) savaştı.
Bu muazzam iç savaş tüm eski Rusya İmparatorluğu topraklarında; Finlandiya’dan Sibirya’ya, Kırım’dan, Kuzey Buz Denizi’ne kadar Kızıllar ile (Sovyetler), Beyazların (monarşistlerin) acımasızca savaştığı müthiş bir mücadele idi.
Rokossovksy, bu savaşta Urallar’da, Sibirya ve Moğolistan’da savaştı. Beyaz ordular grubu komutanı, meşhur Amiral Kolçak’ı defalarca mağlup etti. Rus İç Savaşı’ndaki başarıları ile Kızıl Ordu safhalarında hızla yükseldi. Süvari birliklerini ustaca kullanması ile ünlendi. Savaşın son safhasında ünlü bir Beyaz ordu komutanı olan Roman von Ungern-Sternberg’in birliklerini Moğolistan içinde imha etti.
Savaştan sonra Kızıl Ordu’da yükselişi devam etti. Öyle ki, 1930’lu yıllarda daha sonra II. Dünya Savaş başlangıcında genelkurmay başkanı olacak Georgy Zhukov tugay komutanı iken, Rokossovsky Zhukov’un üstü olarak tümen komutanı idi.
Rokossovsky, eski bir süvari birliği komutanı olarak, modern bir savaşın, zırhlı birliklerin katkıda bulunacağı dinamik ve akışkan bir savaş olacağını öngörüyordu. Bu anlamda Kızıl Ordu’nun en başarılı lideri, “Deep Operations” stratejisini ortaya koyan Mareşal Mikhail Tukhachevsky ‘nin en yakınında yer aldı.
Hatta “Deep Operations” kuramına, kolordu düzeyinde oluşturulan tank birliklerinin topluca kullanılarak düşman cephesinin zayıf noktalarına nasıl çekiç gibi vurulacağını ortaya koyarak katkıda bulundu. Çok parlak askeri kariyeri 1937 yılında bir anda ortadan kalkacaktı.
Sovyet lideri Stalin’in paranoyası ve olası rakiplerini ortadan kaldırmak için başlattığı “Büyük Temizlik” milyonlarca insanın kaderini değiştirdiği gibi, Rokossovsky’nin de hayatını değiştirdi. Beş Sovyet mareşalinin üçü, 103 Sovyet generalinin ve amiralinin 81’i, subaylarının %80’nin tutuklandı ve ortadan kaldırıldı. Rokossovksy’ nin yakın çalıştığı Mareşal Tukhachevsky de ölüme gidenler arasındaydı.
1937 yılında sıra Rokossovksy’ e geldi. Tutuklandı. Suçlamalar o dönem için sıradan ama o kadar da saçma idi: Hem Polonya ve hem de Japon casusu olduğu iddia ediliyordu; hem de aynı zamanda Stalin’in ölümüne nefret ettiği, bir zamanlar Lenin’den sonra ülkenin ikinci adamı olan ve ülke dışına kaçmış olan Troçki’nin hayali örgütüne üye olmakla suçlanıyordu.
“Büyük Temizlik” sırasında tutuklananlar düzmece mahkemelere çıkarılıp, işkenceler ile imzaladıkları itirafnameler ile bir günde hüküm giyiyor ve ertesi gün de kurşuna diziliyordu.
Rokossovsky’ nin hayatta kalmasının tek nedeni NKVD’ nin (Sovyet siyasi polisi) uyguladığı işkencelere fiziken ve ruhsal olarak dayanabilmesi idi. Aylarca feci şekilde dövülmesine, uykusuz ve aç bırakılmasına rağmen çelik gibi ayakta durdu. Ayak parmakları çekiçle kırıldı. İşkenceler sırasında dokuz adet dişini kaybetti. NKVD, iradesini kırmak için, Rokossovsky’ i iki defa tüfekleri boş, sahte idam mangası önüne çıkarmıştı. Sahte idam mangasının karşısında istifini bozmayan Rokossovsky’ nin ardından dipçikler ile parmakları ve kaburgaları kırılmıştı.
Bu dönemi hiçbir zaman kimseye anlatmadı, bu olayları kendisi ile aynı hücreyi paylaşmış ve sağ kalabilmiş tutsakların ifadelerinden ve ailesine anlatmış olduğu kısa anekdotlardan öğreniyoruz. Üç yıl sonra Nisan 1940 tarihinde hapisten çıktı. Ailesi de Sovyetler Birliği’nin en ırak köşelerine sürgün edilmişti ama hayattaydı. Bir araya geldiler. Çelik gibi durması ailesinin de hayatını kurtarmıştı. Çünkü Stalin’in imza etmiş olduğu bir kararname ile “vatan hainleri ve karşı devrimcilerin” aileleri de bu hayali suçlardan sorumluydu ve 12 yaşından büyük tüm aile fertlerinin idam edilmesine olanak sağlıyordu.
Hapisten çıkmasının bir nedeni de II. Dünya Savaşı’nın 1939 Eylül’ünde başlamış olması ve Almanların göz alıcı zaferler ile Fransız ve İngilizleri feci bir şekilde mağlup etmiş olmasıydı. Sovyet ordusunda doğru düzgün üst düzey subay kadrosu kalmamıştı. Kalanlar ya Stalin’in eski arkadaşları ya da şakşakçıları idi.
Gerçi kendisinin de üç yıl boyunca ne sebeple tutulduğu da belli değildi. Tutuklanmadan önce korgeneral rütbesine sahip Rokossovsky üç rütbe aşağıdan albay olarak Kızılordu’ya yeniden katıldı. Bu kadar büyük bir tenzil-i rütbenin sebebi dahi açıklanmadı ama kendisi ve ailesi hayattaydı.
Stalin’in gözü bu kez “Büyük Temizlik” harekâtını yürütenlere ve NKVD liderlerinin bizzat kendisinin tasfiyesine dönmüştü.
Almanlar 1941 Haziran’ında Sovyetler Birliği’ni işgal etmeye başladığında, Rokossovsky esas Alman taarruzunun sıklet merkezi olan Merkez cephesinde tümgeneral rütbesine sahip olarak, bir tank kolordusuna komuta ediyordu.
Almanya ve müttefikleri yaklaşık 4 milyon asker, 3500 tank ile Kuzey Denizi’nden Karadeniz’e olan 3000 km. cephe hattında taarruza (Barbarossa Harekâtı) geçmişti. Sovyetler Birliği sayıca her anlamda üstün olmasına rağmen niteliksel ve doktrinsel olarak, Almanlara karşı dezavantajlı idi. Nitekim savaşın ilk dört ayında Sovyetler yaklaşık 5 milyon asker kayıp (ölü, yaralı ve esir olarak) ve binlerce tank kaybetmişlerdi. Hava güçlerinin %80’ni savaşın ilk haftasında imha olmuştu.
Rokossovsky, Rus tanklarının yumurta gibi kırıldığı Brody karşı taarruzunda (23-30 Haziran 1941) görev yaptı. Dört Sovyet kolordusunun mahvolduğu (800 tank kaybedildi) bu kötü planlanmış taarruz aynı zamanda Sovyetlerin yeni ve az sayıda olan T-34, KV-1, KV-2 tanklarına karşı Alman tanklarının ve tanksavar topçusunun nasıl etkisiz kaldığını gösteren bir örnekti. Rokossovksy, Alman zırhlı gücü, topçusu ve hava gücünün koordineli çalışarak Sovyet taarruzunu kırdığını görüp, emirlere karşı gelerek kolordusunu çekip kurtardı.
Brody’de harcanan Sovyet tankları daha büyük bir felaketin habercisi olacaktı nitekim, 2. Panzer Grubu (Heinz Guderian) ve 3. Panzer Grubu (Hermann Hoth) sürat ile ilerleyerek tüm Sovyet Batı Cephesini Minsk’in doğusunda kuşatacak, yaklaşık 420,000 Sovyet askeri kayıplar listesine eklenecekti.
Artık Almanlar Moskova’dan önceki en büyük durak olan Smolensk’e ilerliyordu. Hoth ve Guderian’ın panzer grupları bu kez modern savaş tarihinin en müthiş manevralarından birini yaparak üç büyük Sovyet ordusunu kuşatacaktı. Rokossovsky bu harekatta, bölük pörçük ve parçalanmış Sovyet birliklerinden bir savaş grubu oluşturarak Smolensk’in doğusunda birleşen Alman kıskaçlarını Yartsevo’da deldi ve kuşatılan Sovyetler için cepten kaçabilecekleri bir koridor oluşturdu. Almanlar tam bir açmazdaydı: Cebi sıkıştırarak üç Sovyet ordusunu imha etmek veya cebin doğusunda giderek büyük bir tehdit haline gelen Rokossovsky’e taarruz etmek. Bu yarattığı açmaz ile Rokossovsky on binlerce Sovyet askerinin cepten kaçmasını sağlayacaktı.
Bu başarılarından dolayı Rokossovsky’e Sovyet 16. ordu komutanlığı verildi. Bu ordu Moskova’yı savunan ordular içinde yer alacaktı. Hitler’in; Guderian’ın panzer grubunu Kiev’de savaşan Sovyet ordularını kuşatmak için göndermesi, Sovyetlere Moskova’yı savunmak için zaman kazandırmıştı. Ekim-Aralık 1941 arasında gerçekleşen Moskova Savaşı’nda Rokossovsky’nin komuta ettiği ordu Alman taarruzlarını başarı ile göğüsleyecek idi. Almanlar için ise Moskova’yı ele geçirme fırsatı, daha Ağustos 1941’de Hitler’ in emri ile Guderian’ın panzerlerinin Desna Nehri üzerinde durdurulduğu anda, suya yazılmış bir yazı gibi, elden kaçmıştı.
Moskova savunması, Eylül-Kasım 1941 döneminde özellikle Sibirya’dan çekilerek Moskova önüne yerleştirilen yüz binlerce Sovyet askeri ve on binlerce kadın ve gencin beden gücü ile inşa ettikleri savunma mevzileri ile tam hale gelmişti.
1941 Aralık ayında Moskova önünde durdurulan Almanlar, 1942 İlkbaharında Ukrayna’dan Kafkasya’ya doğru Sovyet petrol merkezlerini ele geçirmek için yeni bir stratejik harekatta bulundu. Almanlar Volga üzerinde Stalingrad’a yaklaşırken, bir büyük kol da Rostov üzerinden Grozny ve Bakü gibi önemli merkezleri almak üzere güneye, Kafkasya’ya girmişti. Stalingrad’da ev ev, sokak sokak savaş devam ederken, 19 Kasım 1942’de Stalingrad’da savaşan Alman 6. Ordusu ve 4. Panzer Ordusunun her iki kanadına da düzenlenen (Vatutin ve Yeremenko tarafından) Sovyet taarruzu ile 6. Ordu’nun tamamı ve 4. Panzer Ordusu’nun bir bölümü Stalingrad’da kuşatıldı.
Almanlar için Stalingrad bir felaketti ama daha da tehlikeli bir durum oluşmak üzereydi. Vatutin ve Yeremenko, Kafkasya’da savaşan Alman ordularının arkasına dolaşarak yaklaşık 1 milyon Alman askerini de bir “Süper Stalingrad” içine almak üzereydi. Ancak karşılarında bu kez modern savaş tarihinin en büyük isimlerinden biri vardı: Erich von Manstein. Manstein elindeki oldukça zayıf birliklerle, Rostov üzerinde kapanacak olan Sovyet kıskaçlarını körelterek, tüm Alman ordularının Kafkasya’dan kaçışına olanak verdi. Böylece Almanlar açısından tüm Doğu Cephesi çökmemiş ve savaş en az bir buçuk sene uzamıştı.
Almanlar 1941’de Moskova Savaşı’nı kaybettiği zaman, II. Dünya Savaşı’nı kendi şartları ile kazanamayacakları belli olmuştu.
Stalingrad yenilgisi Almanlar’ın savaşı öyle ya da böyle kaybettiklerini gösteren bir dönüm noktasıdır.
1943 Temmuz’undaki Kursk Savaşı’ndan sonra artık Almanlar açısından savaşın topyekûn kaybedileceği anlaşılmıştır.
Rokossovsky’nin gerideki üç ordusu kuşatılan Stalingrad’ı temizledi. Stalingrad’dan sonra bu kez Rokossovksy tam 6 ordu ile bu kez Kuzeybatı ekseninden taarruza geçerek, tüm Alman Güney Ordular Grubu’nu yeni bir “Süper Stalingrad” tuzağına düşürmeye çalıştı. Sovyet zırhlı kolorduları Kursk ve Harkov’u alarak sürat ile Dinyeper Nehri’ne ilerleyip, tüm Alman cephesini Dinyeper Nehri ve Karadeniz arasında sıkıştırarak imha etmek üzereydi. Ancak Manstein sahneye yeniden çıkacak, tüm zırhlı rezervlerini ve Alman hava gücünü toplayarak, Harkov’dan Dinyeper’e ilerleyen Sovyet mızrak uçlarını kıracaktı.
Bu başarı Hitler’i bu kez cephede bir çıkıntı haline gelmiş Kursk’a taarruz ederek buradaki Sovyet ordularını kuşatarak imha etme düşüncesine sevk etti. Sovyetler bu tehlikenin erken farkına varmıştı ve çıkıntıyı muazzam bir şekilde takviye edip, çıkıntının arkasına rezerv ordular koymuştu. Yapılan taarruzda Kursk çıkıntısının kuzey bölümü Rokossovsky tarafından başarı ile savunulacaktı. Kursk taarruzu ile Almanlar tüm zırhlı rezervlerini boşuna harcamışlardı. Sovyetlerin kayıpları daha ağırdı ama Sovyet sanayisinin kaynakları ve prodüktivitesi çok daha yüksekti. Nitekim Sovyetler Kursk’tan sonra tüm inisiyatifi ele geçirmişti. Sovyet karşı taarruzları tükenmiş Almanları rahat bırakmayacaktı.
Sovyetler 1943 sonunda Dinyeper Nehri’ne ulaşıp, Kiev’i ele geçirip, Almanları güneyde iyice batıya itmiş, Moskova karşısında Vitebsk’te tutunan Merkez Ordular grubunun güney kanadını tamamen boşaltmışlardı. Almanlar yeni Sovyet taarruzunu bu noktadan bekliyordu.
Rokossovsky’e bu kez insanlık tarihinin en büyük askerî harekâtını planlama görevi verilmişti. Hedef Almanların güçlü Merkez Ordular Grubu idi. Bu ordular grubu önemli bir yenilgi görmediği gibi, iyi hazırlanmış savunma hatları üzerinde bekliyordu. Üstelik halen kâğıt üzerinde de olsa başkent Moskova’ya konumsal en yakın düşman gücüydü.
Planlama sırasında Stalin ile sık sık gerilim yaşayan Rokossovsky Alman cephesinin iki kademeli yarma harekâtı ile kırılmasını önerirken, Stalin tüm Sovyet gücünün harekatın başında kullanılarak bir kerede Alman cephesini kıracak stratejik darbenin en başta indirilmesinde ısrarcıydı.
Rokossovsky, Alman savunmasına birden fazla noktada çekici vurmayı, Sovyet tank rezervlerinin tamamını bir anda kullanmadan oluşacak taktik başarıları, rezervleri düşman cephesinde oluşacak zayıf noktalara konsantre ederek stratejik başarıya ulaşmayı hedeflerken, Stalin başta balyoz ile Alman savunmasını kırmayı hedefliyordu.
İkisi arasındaki fark, bir beyin cerrahı ile demirci ustası kadardı. Rokossovsky Stalin’in planının cephenin en önündeki savunma hattını kıracağını ama daha gerideki esas Alman birliklerinin, taarruzun gücünü anlayarak geri çekilerek tuzaktan kurtulacağını anlamıştı. Tıpkı bir ağır sıklet boksörün rakibini bitirecek yumruklarını maçın başında atmaya çalışması ve rakibin iki adım geri çekilerek yumrukları boşa çıkarması gibi.
Rokossovsky’nin planı Tukhachevsky ’nin “Deep Operations” askeri doktrinine dayanıyordu. Plana meşhur Napolyon dönemi Rus mareşali Prens Pyotr Bagration’ın ismi verilmişti. Bu ismi önererek Rokossovsky Stalin’e bir nevi jest yapmıştı: Her ikisi de Gürcü kökenli idi.
Yoğun tartışmalar sırasında Stalin, meşhur generaline yerini hatırlatmak için Rokossovsky’ nin elinin halini gösteren bir jest yapmıştı: Stalin’in el hareketi odadakilere, Rokossovsky’ nin yedi yıl önce işkenceler ile kemikleri kırılmış eli ve harap olmuş tırnaklarına dikkat çekmiş ama öbürü de istifini bozmamıştı.
Üç defa önerisi geri çevrilen generalin ısrarına devam etmesi üzerine, Stalin hızla generalin üzerine yürümüş, elini bir anda bir pençe gibi karşısındakinin omzuna koymuştu. Herkes donmuş bir şekilde, Rokossovksy’ nin apoletlerinin söküleceğini beklerken, Stalin generalin gözünün içine bakarak, önerisini kabul etmişti.
Alman Merkez Ordular grubunu yanıltmak için, Rokossovsky bu orduların cephede oluşturduğu çıkıntının güneyine görünür şekilde 4 tank ordusu yerleştirdi. Bu “balkon” gibi çıkıntının hemen altına yerleştirilen tank ordularını gören Almanlar, zırhlı rezervlerini bu tank ordularının karşısına yerleştirdi. İşte böylece Merkez Ordular Grubu, doğudan batıya olacak bir Sovyet taarruzuna karşı anlamlı bir zırhlı birlik rezervinden yoksun hale gelmişti.
Sovyet planı, Alman Merkez Ordular Grubunu Orsha ve Bobruisk arasında iki çeneli bir harekât ile sıkıştırıp, düşmanı ana lojistik merkezi olan Minsk’e çekilemeden imha edecekti.
Harekât, yaklaşık 1,700,000 asker, 5,800 tank, 33,000 top ve 7,800 savaş uçağı ile gerçekleşti. Harekât son derece başarılı olmuş, tüm Alman Merkez Ordular Grubu, Minsk’e çekilemeden tuzağa düşmüştü.
Bu büyük başarı sadece cephenin merkezini çökertmemiş, kuzeyde Baltık bölgesinde savaşan Alman birliklerinin de kuşatılma tehlikesi oluşmuştu. Almanlar Courland hariç kuzeydeki birliklerini hızla çekerek Doğu Prusya’yı savunmak üzere konumlandırmıştı.
İmha olan Alman Merkez Ordular Grubu, Sovyet Orduları önünde savunulamayacak bir cephe bırakmış, Sovyetler iki ay içinde neredeyse 800 km. ilerlemiş ve Varşova önlerine gelmiştir. Bu harekâtta imha olan ordular grubu ile Alman kayıpları 450,000-500,000 kişiye ulaşmıştır. Bagration, Almanlar için Stalingrad’dan çok daha feci bir felaketti ve savaşı en az bir yıl kısaltmış ve milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır.
Alman propagandası bu feci yenilgiyi yalanlaması üzerine Minsk’in doğusunda alınan esirlerden yaklaşık yüz bin Alman askeri, trenlerle Moskova’ya getirildi. Bunlar nizami bir şekilde sokaklarda yürütülerek Alman propagandası çürütüldü.
Stalin bu inanılmaz zafer ile coşku içindeydi. Rokossovsky mareşalliğe terfi ederken, Stalin tarihe geçecek bir söz söylemişti: “Benim bir Suvorov’um (efsanevi Rus general, Alexander Suvorov’u kastediyor) olmadı ama Rokossovsky benim Bagration’ım (Prens Pyotr Bagration’ı anıyor).
Harekat bitiminde Rokossovsky’nin bizzat yönettiği ordular grubu Vistula Nehri üzerinde, Varşova’nın hemen güneyinde çok önemli bir köprü başı tuttu. Bu köprü başı 6 ay sonra Vistula-Oder taarruzunun ana ekseni olacaktı.
Rokossovsky’e Ocak 1945’de Vistula-Oder Strateji Taarruzunda, Doğu Prusya ve başkenti Königsberg’i ele geçirme görevi verildi. Berlin’e karşı taarruz komutası, politik sebeplerle Rus asıllı mareşaller olan Zhukov ve Konev’e verilmişti.
Doğu Prusya ve Königsberg, Alman başkentinin aksine muazzam bir savunma hattına sahipti: Üç yüz yıl önceki klasik müstahkem mevkileri dışında, Almanlar son iki yıldan beri kaçınılmaz son savunma için bu bölgeyi inanılmaz ölçüde takviye etmişti. Rokossovsky Ocak-Nisan 1945 arasındaki dönemde bu muazzam savunmayı kıracaktı.
II. Dünya Savaşı’nın en büyük Müttefik mareşalinin hikayesi burada bitiyor. Bu mareşal, ne bir Amerikalı, ne bir İngiliz, ne de bir Rus idi. İleride Sovyet kuklası olan Polonya’nın silahlı kuvvetlerinin başına geçtiğinde şu meşhur sözü söyleyecekti: “Polonya’da Rus olduğumu, Rusya’da ise Polonyalı olduğumu söylüyorlar!”
Belki de en inanılmaz sözünü 1941’de Almanların Sovyetleri paramparça ettiği dönemde söylemişti: “Alman ordusu bir makine gibi. Ama makineler de bozulabilir.”
Herhalde en unutulmaz fotoğrafı 1945’de aşağıda Müttefik komutanların savaştan sonra bir araya geldiğinde çekilmişti. Dokuz dişini kaybetmiş olan Rokossovsky’ nin solda çelik dişleri ile nasıl gülümsediğini görüyorsunuz. Ortada İngiliz görev gücü komutanı Mareşal Montgomery ve sağda Mareşal Zhukov yer alıyor.
Sovyet lideri Josef Stalin, Ekim 1917 devriminden yıllar önce, esas soyadı olan Jughashvili yerine, “çelik gibi adam” anlamına gelen Stalin soyadını benimsemişti. Esas çelik gibi adamın kim olduğunun yanıtını, okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.