Nash Dengesi ve Küresel Ekonomi

Küresel ekonomik çalkantı büyüyor. Dolar endeksi (DXY) 114 değerine üzerine, ABD 10 yıl tahvil faizleri %3.94’e ulaşırken,  EUR/USD paritesinin 0.95’i, Sterlin/USD paritesinin 1.07’i gördü. Bu çalkantının nereye gideceği sorusunun yanıtını bulmak için Nash Dengesi kavramına beraber göz atalım.

Oyun Teorisi’nin önemli kavramlarından Nash Dengesi (Nash Equilibrum), basitçe, tüm oyuncuların stratejilerini değiştirmeden devam ettikleri, oyuncuların mevcut stratejilerini değiştirmelerinin herhangi bir oyuncu için anlamlı bir kazanç olmadığı denge pozisyonunu tanımlar.

Tüm oyuncular, kendilerinin ve rakiplerinin stratejilerini ve pozisyonlarını değerlendirerek bu kararı verir.

Denge kavramı, Türkçe ’de olumlu algılanan bir kavram olmasına karşın, Nash Dengesi her zaman olumlu bir dengeyi tanımlamaz. Hatta bazı dengeler bir dehşet dengesi olarak oluşabilir. Bunun en güzel örneği 1945 sonrası nükleer silahlanmanın oluşturduğu dehşet dengesinin, Soğuk Savaş döneminde dünyayı iki defa nükleer savaşa (1962 Küba Füze Krizi ve 26 Eylül 1983 Vakası) yaklaştırmasıdır. Sovyetler Birliği ve ABD, nükleer silahların oluşturduğu potansiyel bir savaş riskinin uygarlığı yok edeceğini bilmelerine rağmen; savaş anında rakibe ilk vuruşu yapma veya rakibin ilk vuruşuna yanıt verme kapasitelerini arttırmak ve çeşitlendirmek için muazzam bir silahlanmaya gitmişti. Oyuncular açısından nükleer silahlanma stratejisinin devamı bir Nash dengesidir.     

2022 yılında başlayan Ukrayna Savaşı’nın geldiği nokta da bir başka Nash Dengesidir.

Oyuncuların stratejileri olduğu gibi devam etmektedir. Rusya Doğu ve Güney Ukrayna’yı ilhak etmeyi veya bu bölgeleri uydusu haline getireceği bir siyasi yapı kurmayı hedeflerken, Batı Blokuna karşı enerji silahını ve bu silahın yaratacağı enflasyon dalgasını kullanarak Batı’yı Ukrayna’yı desteklemekten vazgeçirmeyi ve Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların kaldırılmasını amaçlamaktadır.

Batı ise enerji arzı sorununa ve yükselen enflasyona katlanmak pahasına, Rusya’ya karşı yaptırımları ve Ukrayna’ya ekonomik ve askeri yardımları sürdürerek Ukrayna’yı savaşta tutmaya ve Rusya’yı yıpratmaya)  kararlıdır.

Çin ise sabırla savaşın Batı Bloku içinde  (örneğin ABD-AB arasında) bir fay hattı oluşturması beklemekte ve Rusya’nın olası bir zaferinin Batı Bloku’na önemli bir moral darbe vuracağını hesaplamaktadır. Üstelik savaş Rusya’yı Çin’e karşı daha da bağımlı kılmaktadır.

Kısaca şu anki Nash Dengesi oyuncuların tamamen birbirini yıpratma stratejilerinin devam etmesi ile oluşmuş durumdadır.  

Tüm oyuncular yükselen enflasyon ve faizlerin yarattığı ekonomik şoku halen kabul edilebilir bir yük olarak kabul ediyor ve bu yüklere katlanıyor. Keza Rusya Batı yaptırımlarının sonuçlarını, AB de enerji krizi olasılığını mevcut denklem içinde bir değişken olarak kabul etmiştir.

Batı Bloku da birçok oyuncudan oluşuyor. Bu oyuncuların hedefleri ve ideal stratejileri farklı olsa da, bu bloktaki tüm oyuncular şu an ABD’nin krizdeki genel stratejisini ve liderliğini nominal olarak benimsemiştir.

Eğer ortadaki durum bir Nash Dengesi ise, küresel ekonomi içinde şişmiş sermaye piyasası değerleri, Pandemi ertesinde sıkılaştırılamamış para arzı, arşa vurmuş borçluluk ve artan enflasyon gibi tehlikeli bir kokteyl oluşmuş durumda. “Siyah Kuğu” olarak düşündüğümüz tüm olasılıklar artık modelin değişkenleri haline geldi.

Daha da önemlisi, hele ki büyük çatışmalarda, Nash Dengesi mutlaka bir eskalasyon ile bozulma eğilimi gösterir. Eskalasyon, oyunculardan birinin mevcut stratejiyi sürdüremeyip, başka bir stratejiye geçmesi şeklinde gerçekleşir. Bu konuda sayısız örnek sunabilirim.

Mesela, Vietkong’un muazzam bir psikolojik zafer kazandığı 1968 Tet Taarruzu sonrasında, Vietnam Savaşı’nı kazanamayacağını anlayan ABD Başkanı Nixon, bu oyundan çıkmak için oldukça riskli bir yola sapmıştı. Nixon, rakiplerini masaya uygun şartlarla oturtmak için, 10 Ekim 1969 tarihinden başlayarak termonükleer başlıklar ile donatılmış B-52 bombardıman uçaklarını Sovyet hava sahasına yaklaştırarak (Operation Great Lance), açık bir nükleer tehditte bulundu.

Bu uçakların Sovyet hava sahasına yaklaşmış olması kritik Sovyet füze üsleri ve şehirlerinin yaklaşık 5-7 dakikalık ilk vuruş menziline girmesi anlamına gelir.

Nixon kaybetmekte olduğu oyunda (Vietnam Savaşı) içinde bulunduğu Nash dengesini, büyük bir risk alarak,  bozmaya çalışmıştı.  Neyse ki Sovyetler, Nixon’ın blöfünü görüp, bu hamleye kayıtsız kalma akılcılığını göstermiş idi.

Küresel ekonomide Nash dengesinden çıkma stratejisinin en güzel örneği ABD Başkanı Donald Trump’ın 2017-2021 başkanlık döneminde başta Çin’e karşı olmak üzere uyguladığı gümrük duvarları ve tarifeleridir. Trump bu hamle ile küreselleşme dönemini kapayarak, yeni bir soğuk savaşın ilk adımını atmıştı. Amerikan başkanı küreselleşmenin Çin’i dünyanın ikinci süper gücü haline getirdiğini öne sürerek, mevcut Nash dengesini bozmuştu. Trump’ın teşhisi ABD açısından doğru, uyguladığı yöntemler ABD açısından yanlıştı. Neyse bu da ayrı bir yazının konusudur.

Bugünün dünyasında bir tarafta küresel ekonominin tüm paradigmaları değişirken, askeri ve jeopolitik dengeler de hızla değişiyor. Mesele savaşın ne zaman biteceği değil, bugünkü Nash dengesinin nasıl ve zaman kırılacağı sorusunun yanıtıdır.  

İlk eskalasyon adımının Rusya tarafından atılacağını, bu adımın enerji, gıda gibi kritik ekonomik girdiler ile beraber ilave askeri araçların bir sepet halinde kullanılacağı düşünüyorum.

AB genel olarak resesyona girmek üzere, Çin’de de giderek derinleşen bir taşınmaz piyasası krizi var. Bu kriz 2020’de Evergrande meselesi ile başladı. Şimdi yayılarak devam ediyor. Çin’deki gayrimenkul piyasasındaki çöküş, klasik bir taşınmaz krizi: Bol kredi ile finanse edilen gayrimenkullerin değerinin balon gibi şişmesi, peşinden arsa/arazi fiyatlarını yukarıya çekmesi, inşaat firmalarının elinde yüksek maliyetli taşınmaz stokları oluşması, satışların yüksek fiyatlar ve durgunluk nedeni ile azalması, azalan satışların sektörde likidite sorununa yol açması, devam eden inşaat projelerinin tamamlanamaması, kişilere verilen mortgage ve inşaat firmalarına açılan kredilerin kalitesinin bozulması, krizin bankalara bulaşması, vs…

Diğer yandan taşınmaz piyasası çöktüğü zaman bunun aynı zamanda bir servet etkisi (wealth effect) var. Servetler aşındığı zaman iç tüketime fren gelir, iç tüketimin yavaşlaması talebi keser. Çin gibi yüz milyonlarca kişinin işgücünde olduğu bir ülke için bu bir felakettir. Üstelik savaş ve enflasyon Avrupa gibi önemli bir pazarı resesyona sokar iken ve ABD ile ipler gerilirken…

Dolayısı ile Çin’in bu Nash dengesinde çok da kuvvetli bir pozisyonda olduğu söylenemez. Başka bir rahatsız oyuncu da AB. AB’de hem enerji arzı sorunu hem de bir borç krizi riski var. Ve borç krizi riski 2008-2012 arasındaki krizden çok daha önemli bir risk çünkü AB’nin en büyük oyuncularından İtalya’da oyun sürdürülemez halde. İtalya’da kamu borcunun GSYH’ne oranı (government debt to GDP) %151 düzeyinde. Üstelik bu borç ağırlıklı olarak iç piyasa oyuncuları elinde değil, yabancı bankaların elinde…

AB’deki başka bir sorun ise Polonya ve Baltık Ülkeleri’nin Rusya korkusu ile ABD eksenine daha çok yanaşmaları ve hatta Polonya’nın oyunbozanlık yapıp, Almanya’dan 1.3 trilyon USD II. Dünya Savaşı için tazminat talebini tekrar masaya koyması. Bu tazminat talebinin hukuki dayanağı olmamasına rağmen (1953 yılında Sovyetler ’in baskısı ile Polonya tüm tazminat taleplerinden vazgeçmişti) masada tutulması AB’deki Almanya-Fransa eksenine karşı hareket eden revizyonist üyelerin düşünce yapısını ortaya koyuyor. Hem de böyle bir zamanda…

Küresel ekonomi için esas sorun yükselen enflasyon, yükselen faizler, değeri şişmiş borsalar ve halen çok gevşek para arzının bir arada olması. Ağustos 2022 itibari ile ABD Merkez Bankası (FED), AB Merkez Bankası (ECB), Japonya Merkez Bankası (BOJ) ve Çin Merkez Bankası (PBOC) bilanço büyüklüğü tam 28.5 trilyon USD düzeyinde. Bu rakam beş ay önce 32 trilyon USD (tüm zamanların rekoru) düzeyinde idi. Parasal sıkılaşmanın başladığı doğru da, 2008 Küresel Ekonomik Krizi öncesinde toplam bilanço büyüklüğünün sadece 5 trilyon USD olduğunu unutmamak gerekli. 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nin yaratmış olduğu sistematik zararın nasıl karşılanmış sorusuna yanıt burada.

Dünya hem halen büyük bir para tabanı üzerinde oturur, maliyet enflasyonu bir yangın gibi etrafı sarmış durumdayken enflasyonu dizginleyecek keskin faiz artışları pek işe yaramayacak. Eğer faiz artışları ve parasal sıkılaşma sert bir şekilde bir arada uygulanırsa enflasyonun önü alınabilir ama durgunluk tehlikesi derinleşir. Zaten bu iki silah bir arada sert bir şekilde kullanılırsa sermaye piyasaları da çakılır.

Sözü kısaca tamamlarsak, para politikaları enflasyonu tam dizginlemeyeceği gibi, zaten tüm araçları gerektiği gibi kullanabilmek olanaklı değil. Zaten para politikalarının doğrudan etkisi de belli bir zaman farkı ile (6-12 ay) görülebiliyor.  Mesela ABD Ağustos 2022 yıllık enflasyon rakamı %8.3, şu an FED politika faizi %3-3.25, hedeflenen enflasyon %2, 2 yıllık tahvil getirisi %4.30. Yani FED’in politika faizini daha hızlı ve daha çok arttırmak için epey bir yeri var.  

Önümüzdeki aylar, küresel enflasyonun daha da yükseldiği, faiz artışlarının devam ettiği ve küresel ekonominin yumuşak noktalarında borç ve likidite sorunlarının ortaya çıkacağı bir 2022-2023 dönemi olacak.

Ekonomik senaryoların önüne her zaman jeopolitik parametreleri koymak gerekir. Rusya Federasyonu savaşı kaybederse veya kaybetmiş görüntüsü ile bir anlaşmaya imza atar ise; sadece Putin’in iktidarı sarsılmaz, 85 federal kimlikten oluşan (ki bunların 21 adeti federal cumhuriyet statüsündedir) Rusya Federasyonu içinde bir merkezkaç kuvveti oluşur. Bu nedenle bu sorunlu Nash dengesinin eninde sonunda bir eskalasyon ile bozulacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok…

Burak Köylüoğlu

Related posts

Küresel Düzenin Hikayesi, XXV. Bölüm, Soğuk Savaş Tırmanıyor!

Trump’ın Dönüşü: Küresel Ekonomide Ne Beklenebilir?

Küresel Düzenin Hikayesi, XXIV. Bölüm, Kızıl Dalga