Pandemi döneminde ekonomiyi rayında tutmak için öneriler

Pandemi, 2018 Ekonomik Krizi’nden çıkmaya çalışan Türkiye ekonomisini oldukça sert bir şekilde vurdu. Kapasite kullanım oranlarının, PMI verilerinin toparlanması tabii ki umut verici ancak ekonominin kalbi olan TCMB bilançosundaki büyüme, ekonominin beyni olan Hazine’nin nakit açığında ve Merkezi Yönetim bütçe dengesindeki bozulma bu umut verici ekonomik kıpırdanmalar için nasıl bir bedel ödendiğinin çok önemli bir göstergesi.

Bu arada Hazine’nin beyin ve TCMB’nin kalp olarak tanımladığım analoji, Türkiye’ye özgü bir kavram. Gelişmiş bir ülkede, hazine ve merkez bankası kurumları gerekirse birbiri ile çatışabilen birbirinden bağımsız hareket eden kurumlardır. Bunun en güzel örneği ABD’de pandemi döneminde ekonomiyi canlandırmak için hangi ölçüde ilave para yaratılacağı ve hangi ölçüde bütçe açığı verileceği konusunda, politikacılar ve kurumlara arasında süregelen bilimsel tartışmadır. Başkan Trump dahi bu bilimsel müzakere ve tartışmanın zeminini bozabilmiş değil.

Türkiye’nin ekonomik çizgisi her zaman kamu kurumlarının tümleşik bir yapı içinde hükümetin ortaya koyduğu ekonomik politikasına katkı sağlama yönünde olmuştur. Bu görüş açısı Batılı gelişmiş ülkelerin çizgisinden daha farklı bir yolu tanımlar.

Biz konumuza yeniden dönelim. İlk önce Türkiye ekonomisinin pandemi sırasında karşılaştığı temel meseleleri ortaya koyalım. Daha önceki yazılarımda belirtmiş olduğum reel sektörün kurumsal ve risk yönetiminin yeniden sıkı bir şekilde düzenlenmesi ve yapıcı yıkımın (creative destruction) işlemesine izin verilmesi gibi maddeleri yinelemeyeceğim. Çünkü bu yerinde uygulamaları pandemi döneminde hayata geçirmek için zamanlama doğru değildir.  Bir süreliğine bazı yapısal reformları pandemi sonrası hayata bırakmak gerekiyor. O zaman, 60 yıllık kurumların nasıl 4 ay boyunca likidite ve hazine yönetimi yapamadığını analiz etmemiz gerekiyor.

Pandemi sırasında ekonomiyi stabilize etmek için atılması gereken adımları şu şekilde öneriyorum.

  • Düşük TL faiz hedeflemesi yerine, TL’nin değerini savunmak ekonomi politikasının temel hedefleri içinde olmalıdır. Bu hedefin dayandığı iki temel kritik nokta vardır. İlki reel sektör bilançolarındaki yüksek oranlı kısa döviz pozisyonu, ikincisi de artabilecek döviz kurlarının sürat ile enflasyona olan etkisidir.
  • TL’nin dışsal değerini negatif TL reel faizi ile korumak mümkün değildir. TL’nin değerini ilave sermaye kontrolleri getirmeden korumak için TCMB politika faizinin en az 400-500 baz puan arttırılması gerekiyor. Bu faiz oranı en azından TL yatırımcısının eline 250 baz puan reel getiri verir ki, dövize olan iç talebin önünü kısmen kesebilir.
  • Meşhur “olanaksız üçleme” kuramı gereğince hem TL faizleri düşük tutup hem de döviz kurlarını kontrol altında tutmak için kullanılan tüm doğrudan ve dolaylı sermaye kontrolleri aşama aşama ve dikkatli bir şekilde hafifletilmelidir. Türkiye ekonomisinin girişi kolay çıkışı zor bir ekonomi algısı silinmelidir.
  • TCMB döviz rezervlerini güçlendirmek için nispeten yüksek faiz vermeyi kabul ederek kısa ve orta vadeli tahvil ihraçlarından oluşan yeni bir yurtdışı borçlanma programı oluşturmalıdır. Hazine’nin toplam konsolide borçluluk düzeyi, Hazine’ye İtalya ve İspanya gibi yüksek kamu borcuna sahip ülkelerin aksine bu yeni program için yeterli alan sağlamaktadır.
  • Yurtdışı yatırımcılara yönelik kısa ve orta vadeli ve cazip faizli bir borçlanma programı gelişmiş ülkelerde sıfıra yakın ve negatif tahvil getirilerinin yanında oldukça ilgi görecektir.
  • Ek yurtdışı borçlanma ile oluşan yabancı para Hazine tarafından TCMB rezervlerini güçlendirmek için kamu mevduatı olarak tutulmalıdır. TCMB brüt rezervleri arttıkça Türkiye CDS’ine pozitif katkı yaparak, sonraki tahvil ihraçlarının faizini düşürecektir.
  • Yeni bir dış borçlanma programı başarı ile uygulandığı takdirde, TCMB’nin ilave TL yaratma olanağı daha sağlam bir zemine oturacaktır.
  • Kamu bankaları kurumsal ve ticari krediler alanında sadece ve sadece; işgücüne katılım oranını, ihracat hacmini ve yatırımları arttırmak gibi önemli ekonomik hedeflere yönelik düşük faizli kredi programları oluşturmalıdır. Kamu bankaları, özellikli krediler dışında diğer tüm kurumsal ve ticari kredileri piyasada oluşan faiz oranları ile plase etmelidir.
  • Kamu bankalarının özellikli kredilerinin koşullarının yerine getirilip getirilmediğini, Eximbank’ın yıllarca başarı ile uygulamış olduğu ihracat taahhüdü kapatma yöntemi ile denetlenmelidir.
  • Kamu bankaları düşük faizli konut ve araç kredilerine bir dönem daha devam etmelidir. Düşük faizli konut kredileri, KDV veya tapu alım satım harçları yolu ile bir ölçüde Hazine’ye gelir sağlamakta, daha da önemlisi özellikle kamu bankalarının üzerinde yer alan inşaat ve gayrimenkul sektörlerine plase edilmiş donuk kredilerin kısmen servis edilebilir hale sokmaktadır. Taşıt kredileri ise gümrük vergisi, KDV ve ÖTV tahsilatlarını arttırarak Hazine’ye çok ihtiyaç duyulan vergi gelirlerini desteklemektedir. Ancak taşıt satışlarındaki artışın cari hesap dengesinin aleyhine olduğunu not düşelim.
  • Gelir vergisi üst dilimi vergilendirme oranı geçici olarak arttırılmalıdır. Kurumlar vergisi oranlarında, şirketlerin mali kar tutarına kıyasla basamaklı bir artış oranlarına sahip bir vergilendirme modeli benimsenmelidir. Bu yöntemler son dönemde sıklıkla konuşulmaya başlanan “net aktif vergisi” yerine tercih edilmelidir.
  • Gelirini ve işini kaybetmiş ailelere doğrudan en az TÜİK’in belirlediği açlık sınırı kadar sadece temel ihtiyaç alışverişinde kullanılabilecek nakit yerine geçen ödeme kartı desteği verilmelidir. Kısa çalışma ödeneği uygulaması, Almanya’dan kavramsal olarak ithal ettiğimiz orijinal program (Kurzarbeit) ölçeğine yaklaştırılmalıdır.
  • Türkiye’nin son yıllarda oluşturmuş olduğu tıbbi kapasitenin ne kadar kritik öneme sahip olduğu pandemi döneminde ispatlanmış oldu. Bu süreçte eğitim, önem sıralamasında sağlık fonksiyonundan hemen sonra geliyor. Özellikle pandemi döneminde düşük ve orta gelirli vatandaşlarımıza öğrenci başına öğrenim burslarının kapsamı genişletilerek, bursların geri ödeme süresi uzun vadeye yayılmalıdır. Pandeminin özellikle düşük ve orta gelirli ailelere mensup çocukların geleceklerini etkilememesine özen gösterilmelidir.
  • Kamu kesiminde adalet, güvenlik, eğitim ve sağlık haricinde tüm harcamalar sıkı bir kontrol altına alınmalı, tüm kamu yatırımları pandemi sonrasına ertelenmelidir.
  • Pandemi süresi içinde Türkiye, uluslararası bir sürtüşmenin nedeni haline gelebilecek tüm konularda geçici bir de-eskalasyona gitmelidir. Türkiye’nin Ege’deki ve Akdeniz kıta sahanlığı ve ekonomik bölge meselelerinde son derece haklı tezlerinin olması, pandemi süreci içinde sürtüşmelerin dondurularak zaman kazanılmasına engel değildir. Türkiye’nin elindeki kartlar diğer uluslararası oyunculara fazlası ile açıktır. Eli iyi olmayan ve blöf yapma olanağı kalmamış usta bir poker oyuncusu kazancını maksimize etmek için oyunu uyutarak, elinin güçlü olduğu veya blöf yapabileceği turları bekler.
  • AB üye ülkelerinin ve AB’ye aday ülkelerinin birey-devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen ve temel demokratik hakları tanımlayan Kopenhag kriterlerini benimsemek, Türkiye’deiç gündemi yumuşatıp, rahatlatacağı gibi, Türkiye’nin uluslararası konumunu daha da güçlendirecektir.
  • Türkiye, ulusal güvenliğinin muhafazası ve terörizm ile mücadele gibi kritik konulardan ödün vermeksizin, Ortadoğu’nun bin üç yüz yıldan beri bitmeyen mezhep ve 1918’den beri stabilize edilememiş jeopolitik karmaşası ile olan temasını azaltmalıdır.
  • Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı ve konsolide olarak dünyanın en büyük ekonomik büyüklüğe sahip olan Avrupa Birliği ve dünyanın tek ekonomik, askeri ve diplomatik süper gücü olan Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerini bu dönemde en azından olduğu gibi muhafaza etmesi kritiktir.

Bu adımlar, pandemi döneminde ekonomiyi stabilize edeceği gibi, özellikle pandemi sürecinin düşük ve orta gelirli kesimin üzerindeki yıkıcı etkisini de azaltacaktır. Sonbahara girerken, Türkiye ekonomisinin önündeki bazı temel risklerinin önünün alınması bu adımların zamanında ve kararlı bir şekilde atılmasına bağlıdır.

Burak Köylüoğlu

 

 

Related posts

Trump’ın Dönüşü: Küresel Ekonomide Ne Beklenebilir?

Küresel Düzenin Hikayesi, XV. Bölüm, Çılgın 1920’li Yıllar

Orta Doğu’daki Savaş, Küresel Ekonomi ve Finansal Piyasalar