Covid-19 pandemisi tüm dünyayı kasıp kavurmaya devam ederken, şubat sonundan itibaren Çin’de yer alan vaka sayısı stabilize oldu. Ancak mart başından itibaren salgının sıklet merkezi İtalya haline geldi.
İtalyan hükümetinin salgını kontrol etme konusundaki beceriksizliği, pandeminin Güney Avrupa’da kontrol çıkmasına sebep oldu. Her zaman olduğu gibi politikacıların hatalarının bedelini onları seçmiş olan toplum ödedi.
Hoş, covid-19 salgının doğduğu Çin’de komünist partinin ağır elinden korkarak, salgını gizleyen Hubei Eyaleti yöneticileri de farklı bir politik sistemde benzer bir hata yapmıştı. Demokrasilerde popülizm ve çıkar kaygıları nedeni ile gevşek davranmak nasıl sorunları büyütüyorsa, otokratik yönetimlerde de otokrasinin demir yumruğundan korkan yöneticiler benzer hataları yapıyor.
Pandemi bize tüm dünyanın politik ve nüfus kalitesi anlamında karnesini de ortaya koydu.
Almanya, Japonya ve Güney Kore; pandemiye karşı devletin hızlı reaksiyonu ile hükümet, bürokrasi ve toplumun tek bir vücut gibi hareket etmesi ile diğer ülkelerden önemli ölçüde sıyrıldı.
Bu rakamlar bize artık pandeminin sıklet merkezinin Güney Avrupa ve ABD olduğunu gösteriyor. Pandemiden etkilenmiş olan ilk 15 ülke, küresel anlamda vaka sayısı ve ölüm oranı itibari ile yaklaşık %90’nını oluşturuyor.
Bu ülkelerin tamamı kuzey yarım küre ülkesi. Yani virüs, birçok grip ve benzeri virütik salgınlar gibi kış aylarını çok seviyor ve bu aylarda yayılıyor.
İspanyol Gribi (1918-1919), Asya Gribi (1957-1958), Hong Kong Gribi (1968-1970), Domuz gribi (2009-2010) gibi salgınları analiz ettiğimiz zaman bu salgınların kış ayları başında başlayarak, bahar aylarına doğru süratlendiğini görüyoruz. Sıcaklık artışı ve güneş ışınlarının dikleşerek ultraviyole etkisinin artması ile beraber popülasyonun direncinin artması birleşince bu salgınların etkisi azalıyor.
Bu salgının şu ana kadar boyutu önceki pandemi ve salgınların vermiş olduğu zarara göre oldukça küçük.
Bırakınız İspanyol gribini, Asya Gribi ve Hong Kong Gribi gibi salgınlarının ulaştığı salgın başına yaklaşık bir milyon ölüm vakasının yanında covid-19 salgının bilançosu karşılaştırılamaz.
Ancak virüsün bulaşma hızı çok yüksek ve virüs, kronik rahatsızlığa sahip olanlar ve yaşlıları sürat ile ölüme götürüyor. Ölüm sayısının artmaması için, nüfusun izole edilmesi ve küresel ekonominin yavaşlaması gibi sonuçlara katlanılmak zorunda kalındı.
Pandemi ve Küresel Ekonomi
Salgın ilk defa Çin’de ortaya çıkıp, Çin’de nüfus izolasyonu başlayınca küresel değer zinciri arz yönlü (supply side) bir şok yaşadı. Ne de olsa Çin 2019 rakamları ile küresel GSYH’nin %17, küresel endüstriyel çıktısının %20’sini üretiyor. Ancak salgın bir pandemi halini alıp Avrupa ve Kuzey Amerika sıklet merkezlerini oluşturunca arz şoku, talep şokuna dönüştü. Pandemi için alınan önlemler katılaştıkça, insanların toplu bir şekilde fiziken bulunduğu fabrikalar ve üretim merkezlerinin kapasite kullanımları düşmeye ve hatta bazı endüstrilerde tamamen üretim durmaya başladı. Diğer bir deyişle arz şoku-talep düşüşü-arz şoku ve ardından talep düşüşü anlamında fasit bir çember oluştu.
Bir başka sorun ise hisse senedi piyasalarında oluşmuş balonun patlaması ile oluştu. 2009’dan beri gelişmiş ülkelerde devam eden boğa piyasası 2020 Ocak ayında sona erdi. Covid-19 salgının küresel bir sorun haline gelmesi ile, hisse senedi ve emtia piyasalarında 1929 Büyük Buhranından beri görülmemiş ölçüde sert satışlar yaşandı.
Hisse senedi piyasalarındaki çöküş sistemde önemli bir zarar ve likidite sorunu getirdi. FED başta olmak üzere ECB, BOE, BOJ gibi büyük merkez bankalarının 2008’de olduğu gibi piyasaya likidite sürme söylemleri, piyasanın toparlanmasını sağlayamadı. En nihayetinde hisse senedi piyasalarının daha da sert düşüşünü engelleyen en kapsamlı müdahale FED ve ECB’nin sınırı olmayan likidite yaratmaya hazır olduklarını ilan etmesi ve ABD başta olmak üzere Almanya, Çin, Japonya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi büyük oyuncuların hazine harcamalarını arttırmaya ve vergileri düşürmeye yönelik açıklamaları oldu.
Diğer bir deyişle para arzı yaratmaya yönelik önlemler yetmeyince, Keynesyen politikanın tüm silahları ortaya konmuş oldu.
Ancak üç ölümcül fasit dairenin kırılması halen sağlanmamış durumda:
- fasit daire: Üretim ve arz eksikliği-talep düşüşü-yatırımların durması-işsizlik oranında artış-talep eksikliği
- fasit daire: Hisse senedi ve emtia piyasalarında düşüş- portföylerde oluşan zarar- sistematik zararın yarattığı likidite sorunu-portföylerdeki likidite sorunun tetiklediği ilave satışlar
- fasit daire: Talep düşüşü-kapasite kullanım oranlarının düşüşü-ticari tahsilat ve ödeme zincirindeki oluşan sorun- yüksek kurumsal borçların servis edilememesi-kurumsal küçülme ve tasfiyeler-işsizlik oranında artış-ilave talep düşüşü
Bu kısır döngüleri krizin tüm dinamiklerini içeren aşağıda çizmiş olduğum “swimlane” şemasında görebilirsiniz. Şu an üçüncü evreye kadar geldik.
Şema 3. evrede sona eriyor. Çünkü 4. ve 5. evre milyonlarca kişinin öldüğü bir İspanyol Gribi senaryosu ve henüz bu aşamaya gelmedik.
Varsayalım ki kriz tahmin ettiğim (ve temenni ettiğim) gibi 3. evrede biterse dahi küresel ekonomiye büyük zarar verecek. Burada bahsettiğim büyük zarar üretim ve çıktı kaybı, yükselen işsizlik ve zayıflayan kurumlar değil. Bu kadar fazla yaratılan para ve inanılmaz ölçüde yaratılan kamu açıkları çok daha büyük dengesizlikler yaratacak. Bu tehlike daha orta vadeli bir tehlike ancak kısa vadede bu büyük risk göze alınacak.
İki tarihi örneği hatırlayalım: 1924 Dawes Planı ile I. Dünya Savaşı’nın yüklemiş olduğu muazzam Alman savaş tazminatlarının parasallaşması (yaratılan ilave ABD doları para arzı ile) ve 1920’lerde sanayi çıktısını arttıran gelişmeler birleşince 1929 Büyük Buhranı’nın temelleri atılmış olmuştu. Fitili yakan spekülasyon ve finansal piyasalarda alınan riskler olmuştu.
İkinci örnekte ise 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında ABD’nin deniz aşırı askeri harekatlarını finanse etmek ve terör saldırılarının yaratabileceği durgunluğu aşmak için sisteme uzun süre düşük faiz ile bol likidite sağlandı. Küreselleşme hızlandırıldı, Çin’in düşük işçi ücretleri ile yarattığı yüksek çıktı, bol ve ucuz likiditeye rağmen yüksek enflasyon yaratmadan tüm Batılı tüketicilerin satın alma gücü artmış oldu. Ancak bol ve ucuz para mortgage piyasasında muazzam bir varlık balonu yarattı. Varlık balonu yazılan türev ürünler ile finansal piyasalara taşındı.
Sistem 2008 Küresel Ekonomik Krizi ile duvara çarptı. 2008 sonrasında krizin yarattığı sistematik zarar büyük likidite ve faiz düşürme operasyonları ile örtüldü.
FED’in piyasaların çökmemesi için Mart 2020’nin ikinci ve üçüncü haftalarında neredeyse iki günde bir açıkladığı (açıklamak zorunda kaldığı şeklinde de okuyabilirsiniz) yeni önlemlerin 2008’e göre çok daha radikal olmasındaki tek sebep elindeki silahların etkisini kaybetmiş olması idi. Çünkü cephanenin büyük bölümü 12 yıl önce harcanmıştı. Keza ECB ve BOE için de aynı tez sürülebilir.
BOJ yani Japon Merkez Bankası’nın cephanesinin Japon finans sistemini sarsmış olan 1990-1991 varlık balonunun patlaması ile neredeyse 30 yıl önce harcanmış olduğunu vurgulamak isterim.
Covid-19 salgını yavaşladığı zaman, salgın ölen insanların sayısı kısa zamanda unutulacak, piyasalar yeniden boğa piyasasına dönecek, varlık enflasyonuna tanık olacağız. Bir anda tüm dünya salgını hızla unutmak için çaba gösterirken, 2008’de tohumu atılmış olan sistemdeki fay hatları enerji biriktirmeye başlayacak…
Burak Köylüoğlu